'Önce aile olduk sonra çete!'

Güncelleme: 28 Ekim 2017 Cumartesi, 09:39:55

Yüz Yüze'de çete lideri Birkan Sokullu ile arkadaşları Özgür Emre Yıldırım, Muhammed Çakır ve Taner Ölmez ile çok özel röportaj!

Show TV’nin yeni dizisi ‘Yüz Yüze’ sezona hızlı bir giriş yaptı. Dizinin ilerleyen bölümleri heyecanlı gelişmelere gebe. Dizinin başrol oyuncuları Birkan Sokullu (Cihangir) ve Sinem Kobal (Seliha), gerçek hayatta da iki eski arkadaş. Daha önce de birlikte çalışma imkânı buldukları için iyi birer ikili oldular. Birkan Sokullu’nun canlandırdığı Cihangir ya da diğer ismiyle Cino’nun hayattaki tüm zorluklara ve mücadeleye birlikte baş koyduğu Tatar (Özgür Emre Yıldırım), Molla (Muhammed Çakır) ve Aleko (Taner Ölmez) ise hikâyenin diğer kilit isimleri. Dizide baş karakterler, bambaşka dünyaların insanıyken hayat onları karşı karşıya getirir. Bir çetenin peşine düşmüş Seliha ile çete lideri Cihangir’in birbirini arama hikâyesinde olaylar örgüsü izleyiciyi ekrana kilitleyecek. Dizinin erkekleriyle buluşup karakterlerini ve çete olmayı konuştuk.

 

Birbirinizi önceden tanıyormuşsunuz gibi kaynaşmışsınız. İlk bölüm nasıl geçti sizce?

Özgür Emre Yıldırım: Taner’le uzaktan selamlaşıp bir iki defa aynı masaya oturmuşluğumuz vardı. Birkan’la Muhammed’i tanımıyordum ama ilk tanıştığımız günden bugüne hızlı kaynaştık. Çok sevdim, çok benimsedim. Güzel bir arkadaşlık kurduk. Bunun ekrana da yansıdığını düşünüyorum.

Birkan Sokullu: Ekip olma meselesi işin sinerjisine yansıyor. Önceden birbirimizi çok tanımıyorduk. Ortak arkadaşlarımız olsa da uzaktan bir tanışıklığımız var. Normalde bu dizi temposunda sinerjinin oluşması zaman alır ama biz ilk bölümden güzel bir ekip olduk. Sahne içindeki paslaşmalarla birbirimize iyi ayak uydurduk. İlk bölümü çok beğendim, kendi aramızda da konuştuk; iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyoruz. Daha da üstüne koyarak devam edeceğiz. Gelen tepkiler de pozitif. Mutluyuz yani.

Ö.E.Y.: Oyuncunun egosundan bahsedilir. Ancak bizim bir sahneyi çekmeden önce birbirimizin beklentilerini sormamız ve birbirimizi tartmamız çok önemli. Birbirimize “Senin için yapabileceğim bir şey var mı? Sahnede nasıl hissediyorsun?” diye soruyoruz. Bunun oyun gücümüzü desteklediğini düşünüyorum. Aynı kuşağın çocukları olmamız, birbirimize yardımcı olmamız beni çok mutlu ediyor.

Muhammed Çakır: Bu özellikle benim için büyük şans, çünkü ilk işim. Onların tecrübesi var. Taner’le 15 yıldır birbirimizi tanıyoruz ama diğer arkadaşlarla da çok yakınlaştık. Mesela saat 03.00’te sette gözümden uyku akıyor. Özgür ya espri yapar ya çimdik atar, enerjiyi bir anda yükseltir.

 

Dizi hızlı bir şekilde başladı genelde buna alışkın değiliz. Çekim sırasında siz de aynı şeyi hissettiniz mi?

Taner Ölmez: İlk bölüm bizim en ağır bölümümüz diyebilirim. Daha da hızlanacak. Setlerde bekleme süreleri olur ya, biz onu hiç hissetmedik. Bu iş, içime en çok sinen ve en güvendiğim proje oldu. Acayip bir sinerji yakalandı. Bu ilk günden olabilecek bir şey değil.

 

Tam bir çete oldunuz yani...

B.S.: Tam bir çete. (Gülüyor.)

T.Ö.: Evet, tam bir çete olduk. Birbirimize karşı çok rahatız. 

 

Gerçeği ortaya çıkarma hali başkaraktere nasıl bir sorumluluk veriyor, nasıl bir ruh halinde ilk bölümlerde?

B.S.: Temelde adamın motivasyonu o kadar sağlam yazılmış ki, 17 yaşından 32’ye kadar bir yalanla yaşayıp dünyada en çok seveceği insandan nefret etmiş. Tüm hayatı bu duyguya göre şekillenmiş. Geri dönüşü tabii ki çok yoğun. Tamamen karakteri savunma içgüdüsüyle yaklaşıyorsun. Bundan sonrası öyle geçecek. Gerçeği ortaya çıkarana kadar Cihangir’i hep beraber savunacağız.

 

Neden bütün arkadaşları Cino’ya bağlı, sizi birbirinize kenetleyen şey ne?

B.S.: Bu hep böyledir, kendi hayatımızda da lider karakterler daha sürükleyici olur. Cino da Tatar’la birlikte mahallenin en eskisi. Eski dost oldukları için çok şey yaşamışlar. Bir taraftan hepsinin denge unsuruna ihtiyacı var. Cino liderliğin yanı sıra o dengeyi sağlayan adam. Çok özel insanlar ama çok sivri tarafları da var. Bir süzgeçten geçmeleri gerekiyor. Cino bu dengeyi sağlıyor. Olaylara mantıklı bir yerden bakabiliyor. Tabii o da onlarla eğleniyor, ekibin bir parçası ama genelde akıl yürüten bir karakter oluyor. Demek ki daha önce de doğru yaklaşımlarda bulunmuş ki, ekibin saygısını kazanmış. Ama tabii hepsinin de ayrı ayrı özellikleri var. Yoksa Cino her şeyin altından tek başına kalkabilecek biri değil. Tatar’ın enerjisi, Aleko’nun zekâsı, Molla’nın karakteri bir araya geldiğinde güçlü oluyor.

T.Ö.: Voltran oluşuyor.

Ö.E.Y.: Hissettiğim şey, Cino’nun hepimizi kusurlarıyla kabul etmesi. Ve çok güzel bir şey söylüyor: “İnsanların kusurları vardır ama özünde kim olduğunu unutmadığın sürece sevmek için nedeniniz vardır.”

B.S.: Hepsi birbirini oldukları gibi kabul edip seviyor. Zaten o kadar zorluk çekmişler ki, günün sonunda hepsi birbirine sırtını dayamış, esas mesele bu. Ve onu kaybetmemek için hepsi özen gösteriyor, sonsuz güvene dayalı güzel bir arkadaşlıkları var.

 

Hikâyede karakterleriniz hangi yönleriyle daha da öne çıkacak?

B.S.: Baştan karakterleri iyi bir noktadan ele aldığımızı düşünüyorum. İzlediğimizde “Birinin şunu sivriltmesi gerek” diye bir yargım olmadı. Başlarına gelenler üzerinden değişimlerine tanık olacağız.

Ö.E.Y.: Hepsinin çok dolu bir geçmişi var. Ceplerimiz o kadar dolu ki... Bizim de şöyle bir sabırsızlığımız var ki karakterlerin geçmişlerini gördüğümüzde davranışlarının sağlaması bizde zaten var. Çok güzel yazılmış geçmişleri, çok dolu karakterler. Tek Molla’yı ya da Cino’yu alsan bir sinema filmi olur. Aslında önce aile olmuşlar sonra çete. Banka soymak ya da serserilik peşinde değiller. Tabii ki yaşadıkları mahalle ve koşullarda para kazanma yöntemleri geliştirmişler. Uyum sağlamak ve hayatta kalabilmek adına vizyonları dahilinde kendilerine bir yol çizmişler.

 

Karakteri oluştururken, onun nedenlerini anlamaya çalışırken öne çıkarmak istediğiniz şeyler neler?

M.Ç.: Dizi ilerledikçe bütün karakterlerin sosyolojik ve psikolojik yönlerini göreceksiniz. Zıt karakterleri birbiriyle karşılaştırmayı, insanın kendisiyle çelişkiye soktuğu anları göreceksiniz.

T.Ö.: Bir mezarlık sahnesinde Molla dua okuyor, Ermeni olan Aleko istavroz çıkarıyor. Senarist bu insanları bir araya getirmiş, onları kardeş eylemiş. Bunun bayağı bir derinliği var aslında. Bizim bu işe girmemizde de bu çok etkiliydi, bu kadar derinlikli bir çete yok bence. Bu insanların sebepleri dolu dolu. İsmimin Aleko olduğunu öğrendiğimde Rita adlı arkadaşımı aradım, “Bizde böyle bir isim yok. O Rum” dedi. Rejiyi arayıp söyledim, sonra hoca bana “Söylediğinde haklısın ama biz onu bilerek yaptık” dedi. Soyadı Sokayan yani bir Ermeni soyadı. Demek ki bana da bir sürpriz var.

 

"Ekipte Cino, dengeyi sağlıyor... Tatar'ın enerjisi, Aleko'nun zekası, Molla'nın karakteri bir araya geldiğinde voltran oluşuyor."

 

‘KORKTUĞUMUZ HER ŞEYLE YÜZLEŞMELİYİZ’

 

“İnandığın şey, yüzleştiğinle ters düşerse ne olur?” sorusu son zamanlarda dizilerde sıkça karşımıza çıkıyor. Sizce neden böyle bir konu seçiliyor?

Ö.E.Y.: Hayatı ezbere yaşamamak, yüzleşmek gerekiyor. Sevmediğimiz her şeyin üzerine düşünmemiz lazım. Sevmemek, negatif enerji dünyanın ihtiyacı olan en son şey. Bizim sevmeye, pozitif olmaya, anlayış göstermeye ihtiyacımız var. Bu bizi büyütecek ve insan gibi insan yapacak. Öteki olmak problem olmamalı. Nefret kadar büyük suç yok.

Çete üyeleri olarak canlandırdığınız karakterlerinizin gerçek hayattaki en zıt özelliklerini soracağım.

Ö.E.Y.: Ben Tatar’a göre daha sağduyulu biriyim. Duygusal biriyim ama mantıklı hareket ederim. Romantiğim de. (Gülüyor.)

T.Ö.: Çok hareketli biri değilimdir, Aleko da içe kapanık biri. Aslan burcuyum ama kimseye “Hadi şuraya kaçalım” demedim. “Nereye, ben de geleyim” dedim.

M.Ç.: Molla için mahalle kuralları var. Benim öyle kurallarım yoktur. Herkes istediği gibi, istediği kimlikle aynı çatı altında yaşayabilmelidir.

B.S.: Cihangir çok yönlü bir adam. Kırılgan değil desem, kırılgan. Romantik değil desem, romantik. Güçlü değil desem, bayağı güçlü.

Ö.E.Y.: Bu aslında iyi cast’a çıkıyor.

B.S.: Evet kişisel özelliklerimize de uygun bir cast yapıldığını düşünüyorum. Ben biraz daha rahat bir tipim, Cihangir biraz daha gergin bir adam. Kontrolcü bir tip.

Ö.E.Y: Ama senin de Tatar gibi bir arkadaşın olsa her an her şey olabilir. (Gülüyorlar.)

B.S.: Evet, doğru. Sinir hastası olabilirim. (Gülüyor.)

 

‘Geçen yıllar ikimize de yaramış’

 

Sinem’le çalışmak nasıl?

B.S.: Sinem çok tatlı bir insan. Daha önce de uzun süre birlikte çalıştık, eski arkadaşım. Eski bir arkadaşınla yeniden bir araya gelmek çok keyifli. Yıllar geçmiş üstünden herkes üstüne bir şeyler koymuş. Bunu birlikte de konuştuk, geçen yıllar ikimize de yaramış. O samimiyeti kurduğun biriyle birinci ve en önemli aşama olan tanıma aşamasını hızlıca geçmiş olmak sadece işe konsantre olmayı gerektiriyor. İşin çok daha hızlı akmasını sağlıyor.

 

Arkadaş grubunda lider bir tip misindir?

B.S.: Öyle çok kalabalık arkadaş grubuyla gezen biri değilim. Lisede öyle bir arkadaş grubum vardı. Mahallede büyüdüm. Yaşamasam bile böyle çok fazla insan tanıdım. Günün sonunda o biriktirdiğim durumların benim işime yaraması, gözlemlediğim şeylerin yansıması çok hoşuma gidiyor. Hatta bazen eski mahalle arkadaşlarımı arayıp konuşuyorum, yakında da ziyaretlerine gideceğim.

 

‘Bir noktada aşka düşecekler...’

Seliha önce gıcık oluyor Cihangir’e. Hikâyenin tam olarak neresinde yakınlaşacaklar?

B.S.: İkinci bölüm itibarıyla artık birbirlerini ufak ufak tanımaya başlıyorlar. Birkaç ortamda yeniden bir araya geliyorlar. Zamana yayılmış bir ilişki. Fakat banka soygunundan sonra çok sevdiği bir arkadaşını kaybediyor. İlişkinin temelleri sağlam bir yerden gitmiyor. Ciddi bir acı var. Ama şu an için bunu bilmiyorlar. Onların bunu bilmeden yaşadıkları şeyi göreceğiz aslında. Sonrasında biri diğerinden kaçacak. Ama ilişki boyut kazanacak sonra öğrenilecek. Birbirlerini anladıktan sonraki tavır değişimi oyuncaklı bir şeye dönüşecek. Aslında kadın – erkek ilişkisini enteresan bir yerden ele alacak.

 

Nefret ve rekabetten aşk çıkacak anlaşılan...

B.S.: Evet, gerçeğin ortaya çıkması biraz zaman alacak. Her ikisi de birbirinin karakterinden emin olmaya çalışacak. Hırsız mı polis mi, gerçek mi değil mi? Birçok şey sorgulanacak ama bir noktada aşka düşecekleri için bu gerçeklere inanmak gün geçtikçe güçleşecek.

 

Röportaj: Ekin TÜRKANTOS | Gazete Habertürk