Elif Sönmez: 'Maksude' aşkıyla imtihan yaşıyor

Güncelleme: 17 Aralık 2021 Cuma, 10:56:25

SHOW TV'nin sevilen dizisi 'Aziz'de 'Maksude Payidar'a hayat veren Elif Sönmez, canlandırdığı rol, oyunculuk kariyeri ve özel hayatıyla ilgili samimi açıklamalarda bulundu.

Elif Sönmez, daha önce rol aldığı dizilerde jönlerin kardeşi rolleriyle karşımıza çıktı. 'Asi'de Murat Yıldırım’ın, 'Reis'te Mehmet Akif Alakurt’un, 'Karadayı'da Kenan İmirzalıoğlu’nun kardeşini canlandırdı. Sönmez, şimdi ise, ailesinin ve toplumun onaylamadığı bir aşkın peşinde koşan 'Maksude Payidar' karakteriyle izleyiciyle buluşuyor... Ünlü oyuncu, "Bir işte başrol, yan rol fark etmez, bende ve izleyenlerde bir şeyler değiştirecek, geliştirecek her türlü rolü oynamaya hevesliyim." diyor...

'Aziz'in senaryosunu okuduğunda neler hissettin? Bu projede yer almanda etkili olan nedenleri sıralayabilir misin?
'Aziz' projesinden ilk haberdar olduğumda, sadece Zeynep Günay Tan’ın projeyi başlatacağı, birkaç bölüm sonra Recai Karagöz’ün devam edeceği ve bir dönem dizisi olacağı belliydi. Murat’la (Yıldırım) daha görüşme aşamasında olunduğu söyleniyordu.

Zeynep Günay Tan çok uzun zamandır çalışmayı istediğim bir yönetmendi, birkaç bölümlük bir zaman için bile olsa onunla tanışmak ve çalışmak arzusuyla menajerime bu projeyi çok istediğimi söyledim. Bundan sonra karşılaştıklarım; dizinin yıldızlar takımı kadrosu, geçtiği dönemin güzelliği, 'Maksude’yi bu kadar sevmem, beni heyecanlandırması, yeniden Murat’la çalışmak, Recai’yi tanımak, çalışma ortamının güzelliği, setteki herkesin işine ve elinden gelenin en iyisini yapmaya düşkünlüğü, bunların hepsi beni çok mutlu etti. Çarşıdan bir tane alıp evde bin bereketli bir narla karşılaşmış gibiyim.

Senaryoyu ilk okuduğumda her şeyi ve herkesi gözlerimle görmüş gibi oldum. Hikayedeki her bir tek karakterin tüm hayatını, kendi diye bilip tanıdığı kişiliğini, kaderini değiştirecek bir anla açılıyor hikaye ilk bölüm. Ben herkesi saran bu ilişkiler yumağında olacakları çok merak ederken ve heyecanlanırken buldum kendimi ilk bölüm senaryosunu okurken.

'Maksude Payidar'ı bir de senden dinleyebilir miyiz?
'Maksude Payidar' ömrünü, annesinin onları terk etmesinden sonra bu travmanın ruhunda derin izler bıraktığı kardeşi 'Adem’e küçük annelik yaparak ve annesi gibi olmadığını önce babasına sonra herkese kanıtlamaya çalışarak geçirmiş. Aslında kendi karakterini annesi olmamakla şekillendirmeye çalışmış, iyinin, ahlaklının peşinden ayrılmayarak, kalp kırmayarak, hep doğruyu yapmaya çalışarak. Ama olaylar öyle hızla değiştiriyor ki koşulları, önce ailesi ve toplum tarafından onaylanmayan aşkıyla bir imtihan yaşıyor, sonrasında ise kendisinin bile bilmediği yönleriyle karşılıyor. En güvendiklerinin güvenilmez olduğu, doğrunun yön değiştirdiği, iyi insan olmanın sadece uslu durmakla değil, eyleme geçmekle de mümkün olduğunu anlayacak. Sandığından daha becerikli, daha yetenekli, daha dirayetli, daha cesur ve güçlü olduğunu fark edecek.

Bu karakterin sana öğrettiği veya anlamlandırdığı bir şey oldu mu?
Dostlukla ilgili çok şey düşündüm özellikle ilk bölümlerde. 'Dilruba' ve 'Maksude’nin çatışmaları, 'Dilruba’nın ihaneti sonrasında, dostun açtığı yaranın aşk acısından daha derin olduğunu düşündüm, gerçek yalnızlığın dostsuzluk olduğunu.

Canlandırdığın karakter yaşasaydı o neler söylemek isterdin?
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarında akan asil kanda mevcuttur!” Ben bu sözü çok hatırlarım ve çokça kullanırım. Umuda, cesarete ve güce ihtiyaç duyulan zamanlar için müthiş bir söz. 'Maksude'nin de bunu hiç aklından çıkarmaması lazım.

Canlandırdığın karakter yaşasaydı o neler söylemek isterdin?
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarında akan asil kanda mevcuttur!” Ben bu sözü çok hatırlarım ve çokça kullanırım. Umuda, cesarete ve güce ihtiyaç duyulan zamanlar için müthiş bir söz. 'Maksude'nin de bunu hiç aklından çıkarmaması lazım.

"BÜTÜN KARAKTERLER, KENDİ TUTKU VE DOĞRULARINDA"
Dizinin reytingleri oldukça iyi... Sence seyirci aradığı neyi buldu yapımda?
Benim senaryoyu ilk okuduğumdan beri hissettiğim şeyi gördü seyirci de belki; bütün karakterler kendi hayatlarında kendi duygularında, kendi tutku ve doğrularında. Baş karakterler de sadece iyi ya da kötü, zayıf yada güçlü değiller. Bize bir şey öğretmeye çalışmıyor, sevdiklerinin sevgisini kazanabilmek için kendi doğalarıyla mücadele ediyorlar. Kibirliler, karşılarındakini doğru değerlendiremiyorlar, hata yapmaya meyilliler, gözlerinin önündekileri göremiyorlar ve arzularına yeniliyorlar, tıpkı bizler gibi. Hepimiz gibi. Bu duruş, böyle bir hikaye yazımı, bunun böyle insani bir incelikle çekilmesi ve oynanması bana çok iyi geldi. 'Aziz' dizisini başarılı yapan, herkesin insan olmanın getirdiği ince zaaflara ve becerilere aynı zarafetle yaklaşması oldu bence. Siz ne kadar büyük bir cesaretle samimiyetinizi ortaya koyarsanız, seyircinin de kendini görüp bulabileceği o kadar geniş pencereleri olur yarattığınız dünyanın.

'Aziz' 1930'larda geçiyor. 'Karadayı'da da rol almıştınız o da bir dönem işiydi ve 1970'ler dönemi yansıtılıyordu. Dönem dizilerinde kendini nasıl hissediyorsunuz?
Dönem dizilerine özel bir düşkünlüğüm var. Belki kendim de biraz nostaljik bir insan olduğum için, geçmişi romantize ediyor olabilirim. (Gülüyor) Benim ritmime daha uygun olduğunu düşünüyorum dönem dizilerinin, telefon ve internet öncesi dönemin ilişki kurma biçiminin, yüzyüze temasların, doğrudan öznesiyle yaşanan deneyimlerin verdiği duyguların… Analogtan dijitale geçişte hala sorunlar yaşıyorum ben. (Gülüyor)

"HER ŞEYDEN HABERDAR OLMAK, BİZİ EYLEMSİZLİĞE İTİYOR"
Peki hangi zamanda yaşamak isterdin?
Benim düşünme ve yaşayış ritmim cep telefonlarından ve internetten önceki zamana daha uygun bence. Bazı şeyleri yaşadıktan sonra düşünmek, hazmetmek için zamana ihtiyaç duyuyorum. Cep telefonu ve beraberinde getirdikleri dikkat aralığımı kısalttı, sadece düşündüğüm ya da sadece hayal kurduğum zamanlardan çaldı gibi hissediyorum. Yaratıcılık üzerinde de çeşitli kısıtlayıcı etkileri olduğunu düşünüyorum bu dönemin, her şeyden haberdar olmak eyleme değil eylemsizliğe itiyor bizi çünkü. Doğayla daha iç içe yaşanan, hayatın ritmini daha derinden hissedebildiğim, havayı suyu kirletmediğimiz bir dönemde yaşamak isterdim. İnsan olmanın suçluluk duygusu birçok şeyden doyasıya keyif almama mani oluyor bu yaşadığım dönemde.
Karadayı'da Kenan İmirzalıoğlu'nun, Asi'de Murat Yıldırım'ın, Reis'te Mehmet Akif Alakurt'un kardeşini ardından da İbrahim Çelikkol'un kardeşini canlandırmıştın. Sonra da araştırdığımda kardeşin yokmuş sanırım...
Evet (Gülüyor) ve hep bir abim olsun istemiştim. Gönlüme göre verdi şimdi de canım Güven Murat (Akpınar) kardeşim oldu.

Ahmet Mümtaz Taylan ile baba-kız rolündesin... Usta bir oyuncuya eşlik ediyorsun, kendisi hakkında bir şeyler söylemek ister misin?
Ahmet Mümtaz Bey’le baba kız oynamak çok keyifli, O’nunla ve başta Füsun Demirel, Meral Çetinkaya, Fırat Tanış, Suzan Kardeş, Damla, Murat, Güven, Simay, Baran, Ayten, hepsiyle aynı projede yer almaktan, birlikte vakit geçirme şansını yakalamış olmaktan dolayı çok mutluyum. Setin ilk günlerinden beri ağzım kulaklarımda geziyorum her iş günü. Set sahne çekimlerinden çok daha fazlasıdır çünkü, hem zaman hem orada paylaşılanlar açısından. Bu sette paylaşılan sohbetlere, hikayelere, bilgilere, samimiyete ve deneyime dahil olduğum için çok şanslı hissediyorum kendimi.

"OYUNCU OLMAK AKLIMDA YOKTU"
İtalyan Lisesi'nde eğitim gördükten sonra, Milano Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'nden mezun olmuşsun. Oyuncu olma düşüncen ne zaman doğdu? Serüveninden bahsedebilir misin...
Oyuncu olma düşüncesi, oyuncu ve eğitmen Laçin Ceylan ile tanışıp 'Asi' dizisinin kadrosuna katılana kadar hiç aklımda yoktu. Bütün orta okul ve lise hayatım boyunca önce yazar olmayı, ardından da heykel okumayı hayal ettim. Bunun için çalıştım, bunun için en iyi eğitimi amaçladım, okulu birincilikle kazanıp kendi dönemimde birincilikle bitirdim. Sonrasında oyunculukla tanıştım ve hayatım tamamen değişti. Müthiş bir değişim oldu bu ve bunun için ilk elimden tutan Laçin Hanım’a ve sonrasında benimle en taşlı yollardan yürüyen, bana oyunculukla ilgili çok şey öğreten ve destek olan Canan Gerede’ye minnettarım.

"TUNCEL KURTİZ'DEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM"
"Tuncel Kurtiz'in üzerimde emeği çok" demiştiniz, bir parantez açabilir misin?
Tuncel Ağabey ve Menend Abla ile ‘Asi’ dizisini çekmek için bir dönem yaşadığımız Antakya’da beraberdik. Tuncel Ağabey, kafasından geçenleri, bildiklerini, gördüklerini, hikayelerini, şiirlerini, binlerce filmi, eleştirilerini hep cömertçe paylaştı biz 'Asi’de oynayan birkaç genç oyuncu ile. Çok şanslı bir ekiptik, bugün bile inanamıyorum nasıl böyle kendiliğinden coşkuyla akan bir şelale gibi yaşadığımızı onunla o keyifli anları, şarkılar söyledik, danslar ettik, filmler seyrettik ve neler öğrendik.

'Asi’den sonra da iletişimimizi kesmemiştik, 'Karadayı’nın ilk bölümü yayınlandıktan sonra, İlknur karakteri için (tam olarak kendi sözleriyle söylüyorum) “Nerenden çıkardıysan bu karakteri aynen böyle devam et. Çok güzel yapmışsın, bambaşka bir şey olmuş, sakın kimseyi dinleme, sen bildiğin gibi devam et!” demişti bana. Bu sözler en dalgalı zamanlarımda bile sarsılmayan bir güvenli ağaç gibi durur hala kalbimde.

Kendinizi 3 kelime tanımlayabilir misin?
Hülyalı, gayretli, detaycı… (Gülüyor) değişik bir kombinasyon.

Set dışında neler yapmaktan zevk alıyorsun?
Arkadaşlarımla uzun sohbetler etmekten, yoga yapmaktan, oyun oynamaktan ve müzik dinlemekten. Şu pandemi döneminde, en özlediğim şey tango yapmak oldu, şu korona havası dağılsın ilk koşacağım yer bir tango gecesi olacak.

Heykel sanatını sürdürüyor musun?
Hayır, uzun zamandır, sadece heykel yoluyla ortaya çıkacak bir şeyler geçmiyor içimden, ya da ben başka ifade biçimlerine kanalize ediyorum kendimi, bilmiyorum. Bir gün yeniden başlamayı çok isterim. Bakalım ne zaman, nasıl bir koşulda olacak?

Oyuncu olmasaydın, hangi mesleği yapmak isterdin?
Bir takım deniz biyologları önümüzdeki iklim krizi yıllarında en dayanıklı olabilecek mercan resiflerini oluşturabilmek adına mercanlar yetiştiriyorlar. Onlarla birlikte çalışmak isterdim.

TARKAN, MEKTUBUNU DUVARINA ASTI
Yıllar önce Tempo dergisinde Tarkan ile ilgili yazdığın mektubu Tarkan duvarına aşmış... Biraz bundan bahsedebilir misin? Neden yazmıştın o mektubu...
Tarkan’ın 22 yaşında bir delikanlı olduğu zamanda, kısa sürede gelen ama haklı şöhretinin hemen ardından kendiyle yapılan ve cımbızlanarak farklı bir hale getirilen bir röportajı yayınlanmıştı. (Tarkan açıklamalarının bir bölümünde, 'Çişim geldi' demişti) Bu röportaj sonrasında bir imaj lincine dönüştü yorumlar ve o dönemde, genç ve yetenekli biri olmanın halka mâl olmak anlamına gelmeyeceğini, onun da yaşıtları gibi yaşamaya ve davranmaya hakkı olduğunu yazmıştım. O sıkıntılı dönemde bu mantıklı! Destek ona çok iyi gelmiş öğrendiğim kadarıyla. Kendisine hatırlatmak için duvarına astığını söylemişti.
Hatta Tarkan'ın konuk olduğu programa davet etmişler... Tarkan'ın o dönemki sevgilisi Elif Dağdeviren çağırmış sanırım...
Evet çok heyecanlı ve eğlenceliydi. Tarkan’la öncesinde tanışmış olmamıza rağmen tanışmamışız gibi yapılmış sanırım (ben de program sırasında anladım) internette videosu da vardı o programın Meltem Cumbul ve Oktay Kaynarca’nın sunduğu: ‘Nerden Başlasak, Nasıl Anlatsak’ idi.

O programdan sonra Tarkan ile hiç görüşmen oldu mu?
Hayır ne yazık ki, 'Lütfen iyi sakla' dedikleri iletişim bilgilerinin yazılı olduğu kağıdı öyle güzel sakladım ki bir daha asla bulamadım. (Gülüyor)

"İZLEYİCİLERDE BİR ŞEYLER DEĞİŞTİRECEK HER ROLÜ OYNAMAYA HEVESLİYİM"
Genellikle dram dizilerinde yardımcı oyuncu olarak karşımıza çıkıyorsun, başrol hayaliniz ve farklı içerikle rol alma isteğin var mı?
Artık hayattaki bütün karakterlerin hikayelerine incelikle ve derinlemesine bakılan işer yapılıyor. Özellikle dijital platformların da gelmesiyle, sadece reyting canavarının dişinden kurtulabilenler değil farklı beğenilere de hitap edebilecek, belki de daha az seyircisi olacak ama entelektüel ya da duygusal anlamda bizi zenginleştirecek yapımlara da şans veriliyor artık. Bu hem oyuncu hem izleyici olarak bana çok umut veriyor.
Böyle bir işte başrol, yan rol fark etmez, bende ve izleyenlerde bir şeyler değiştirecek, geliştirecek her türlü rolü oynamaya hevesliyim. Başrol olmanın avantajı, hikayenin daha uzun bir kısmı sizin karakterinizin üzerinden ya da gözünden anlatılıyor. Daha uzun süreli bir fırsat demek bu, yorumladığınız karakteri daha detaylı ifadelendirebilmek için.

Gelecek ile ilgili hayalin nedir?
Yaratıcı rüyalardan vazgeçmediğim ama daha çok eyleme geçtiğim bir gelecek hayal ediyorum.

'AZİZ'İN YEDİNCİ BÖLÜMÜNDE NELER OLACAK?
Yaşanan tüm olayların ardından 'Efnan’ın da gidişiyle 'Aziz' mücadelesine tek başına devam etmek zorunda kalır. 'Efnan', şehri terk ederken uğradığı bir saldırı sonucu kendisini 'Pierre’in yanında bulur. Bu sırada Pierre’in ise sürpriz bir konuğu vardır: Mısır Prensesi Fevziye. Prensesin gelişi, şehirdeki ticaret dengesini hareketlendirirken Efnan ve Aziz’in hikâyesine de derinden dokunur. 'Adem', 'Dilruba’nın sevgisini sınamak için ona Aziz’le ilgili mühim bir sır verir. Dilruba bu sırla nasıl baş edeceğini düşünürken 'Maksude’nin eline geçen bir mektup, 'Aziz’i hayâl kırıklıklarıyla dolu bir gizemin peşine düşürecektir.

Proje tasarımını Necati Şahin’in gerçekleştirdiği, yönetmen koltuğunda Recai Karagöz’ün oturduğu, senaryosunu Eda Tezcan’ın kaleme aldığı dizinin kadrosunda Murat Yıldırım, Damla Sönmez, Simay Barlas, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Güven Murat Akpınar, Eren Hacısalihoğlu, Suzan Kardeş, Ayten Soykök, Elif Sönmez, Füsun Demirel ve Meral Çetinkaya yer alıyor. Bu güçlü kadroya ayrıca Cenan Çamyurdu, Baran Akbulut, Haydar Köyel, Berkay Akın, Mehmet Avdan, Özgür Onan, İmren Şengel gibi birbirinden değerli isimler de eşlik ediyor.