Berker Güven: Bu projede yer almaktan gurur duyuyorum

Güncelleme: 10 Aralık 2020 Perşembe, 10:01:02

'Alev Alev'de 'İskender Kayabeyli'yi canlandıran Berker Güven, dizinin kadrosuna dahil olma nedenlerinden birini "Hikâyenin, kadın hikâyesi olduğunu bilmek, bu işi kabul etmemde çok büyük rol oynadı" sözleriyle açıklarken yönetmen Ahmet Katıksız ile yaptığı çalışmanın teklifi kabul etmesinde önemli bir etken olduğunu dile getirdi.

'Alev Alev'de 'İskender Kayabeyli'yi canlandıran Berker Güven, dizinin kadrosuna dahil olma nedenlerinden birini "Hikâyenin, kadın hikâyesi olduğunu bilmek, bu işi kabul etmemde çok büyük rol oynadı" sözleriyle açıklarken yönetmen Ahmet Katıksız ile yaptığı çalışmanın teklifi kabul etmesinde önemli bir etken olduğunu dile getirdi. Türkiye'nin yanı sıra New York, Los Angeles ve Miami'de olmak üzere ABD'de de oyunculuk eğitimi alan Berker Güven, Habertürk'ten Mehmet Çalışkan'ın sorularını cevapladı.

Genelde erkek hikâyeleri üzerine olan yapımların aksine 'Alev Alev'in bir kadın hikâyesine sahip olması size neler hissettiriyor?
Eski bir Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans öğrencisi olarak şahane hissettiriyor. Özellikle bizim coğrafyamızda kadın hikâyelerinin anlatılması ve kadınlara güç, destek, ilham ve motivasyon veren işlerin yapılması çok önemli. Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatabilmek ve aktarabilmek adına 'Alev Alev' gibi kadınların hikâyesini anlatan işlerin bugün televizyonlarımızda olması da harika bir şey. Kendimi önemli bir temsilin parçası gibi hissediyorum ve bu projede yer almaktan gurur duyuyorum.

Teklifi kabul etmenizde hangi kriterler etkili oldu?
Başta hikâyenin, kadın hikâyesi olduğunu bilmek, bu işi kabul etmemde çok büyük rol oynadı. Ancak beni en çok etkileyen kısım, yönetmenim Ahmet Katıksız'la görüşmeye gittiğimde yaptığımız oyuncu - yönetmen çalışması oldu. O yaptığımız çalışma açıkçası benim bu kararı vermemde en belirleyici kriter oldu. Ardından Ay Yapım'da yetkili kişilerle görüştüğümde işlerine karşı olan profesyonellikleri ve hassasiyetlerinden çok etkilendim ve "Kesinlikle bu projenin bir parçası olmalıyım" dedim. Sonuç olarak harika bir senaryo, harika bir yönetmen ve harika bir yapım şirketi bana 'İskender'i oynamamı teklif etmişken ben de bu teklifi mutlulukla kabul ettim.

'Alev Alev'in kariyerinize nasıl bir katkısının olmasını umarsınız?
Yer aldığım projelere kariyer odaklı bakmaktan ziyade 'Topluma ne anlatmalıyım?' diye bakıyorum. Dolayısıyla bir katkı beklentisiyle bu projeyi kabul ettiğimi söyleyemem. Benim için 'Alev Alev'in bana ne katacağından çok, hikâyenin insanlara ne anlattığı daha önemliydi. Zaten seçimlerimi buna odaklanarak yaptığımda, kariyerimle ilgili ivmem kendiliğinden yükseliyor.

'İskender Kayabeyli'yi analiz edebilir misiniz? Yaşayan bir karakter olsaydı kendisine öncelikle neler söylemek isterdiniz?
Bazı aileler maalesef çocuklarını çocuk gibi değil de bir proje" gibi yetiştirirler ya... 'İskender' de öyle yetiştirilmiş işte. Dolayısıyla çocukluğunu belki de hiç yaşayamamış, hep büyük sorumluluklar verilmiş ve sürekli güçlü olması beklenmiş. 'İskender', her ağladığında ya da korktuğunda muhtemelen bir tokat yemiş ve güçlü durması söylenmiş kendisine. Ağabeyinin güçlü olmayı başarabiliyor olması, kendisinin burada bocalıyor olması da ona sürekli kendini evinin içinde aidiyetsiz hissettirmiş. Dolayısıyla 'İskender', bütün o imkanlara sahip olduğu hayatın içerisinde aslında sadece sevilmeye, affedilmeye ve güvende hissetmeye ihtiyaç duyan bir çocuk kendi içinde. Hem 'Atlas'ın en iyi arkadaşı olabilen, hem yangında 'Rüya' ile beraber çıkmak için her şeyi yaparken çaresiz kaldığında korkup kaçmaya çalışan, kaçarken 'Çiçek'ten kurtulmak için kolunu savuşturduğunda hatayla 'Çiçek'i alevlerin içine iten ve bunun vicdanıyla kendini yiyip bitiren bir adam olmasının tek sebebi, 'İskender'in içindeki o büyümemiş çocuk. Dolayısıyla 'Atlas'layken nefes alan, kendi çocukluğunu yaşayamamış tarafı; 'Rüya'yı bırakıp giden, korku içinde büyürken çocukluğundan beri hissettiği kaçma ihtiyacı ve 'Çiçek'in alevlerin içine düşmesinin sebebi olmasında yaşadığı vicdan azabının büyüklüğü ise içindeki çocuğun ona sürekli, tıpkı annesi ya da ağabeyi çocukken bir hata yaptığında "Sen ne yaptın?" diye bağırmasından kaynaklanıyor. Demiyorum ki 'İskender' hatasız... Tabii ki hatalı. Ancak bu hataların asıl sebebi kendisi değil. Dolayısıyla 'İskender'e şunları söylerdim; "Bu kadar güçlü olmak zorunda değilsin. Sana ne dayatıldığını unut. Gerçekten kendin olursan o zaman zaten sevilirsin. Çünkü seni gerçekten seven biri, seni güçlü olduğun için sevmeyecek, güçsüz olduğun için de sevmeyecek. Seni sen olduğun için sevecek. O yüzden şimdi kendine gel, yaptığın hatalarla yüzleş ve artık kırıp dökmek yerine telafi etmek için elinden geleni yap."

Anlaşıp el sıkıştıktan sonra kamera karşısına geçene kadar olan süreçte canlandıracağınız karaktere nasıl hazırlanıyorsunuz?
Her rol için bu hazırlık süreçleri değişik oluyor. 'İskender', özelinde bu hazırlık aslına bakarsanız bolca oyuncu - yönetmen sahne çalışmalarıyla ilerledi. Sete çıkmadan bir ay öncesinden sahnelerimizi oyuncu arkadaşlarım ve yönetmenimle çalışmaya başlamıştık. O provalarda karakter ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunun üzerine de 'İskender'i çalışırken kendi yorumlamalarımı kattım. Ben genellikle yalnız çalışırım ve belirli bir metot üzerinden ilerlerim. Ancak bu projede farklı bir şey denedik. Bana da değişiklik oldu. Faydasını da görüyorum.

Oyunculuk metodunuzdan söz edebilir misiniz?
Canlandırdığım kişiyi "canlandırmak" gibi değil de 'O olmak' için çalışıyorum. Film ya da dizi olduğunda yazarak çalışırım genellikle. Senaryoyu deşifre edip, oradan karakter analizi çıkartıp, karakterin baskın olan alt benliklerini bulup onların enerjilerinin kendi bedenimde ve ruhumdaki yerlerini bulmaya çalışıyorum. Eğer mümkünse karakterin yaşadığı, çalıştığı mekânlara çekim öncesinde gidip oralarda vakit geçiririm ki o alanda yabancılık çekmeyeyim. Eğer karakterin hayatındaki bir karakterin benzeri, benim hayatımda da varsa onu ikame ederim sahne içinde. Bazı sahnelerde de mesela bunların hiçbiri işe yaramaz, sadece akışına bırakmanız gerekir. Sahneye teslim olmanız gerekir. Bazen de öyle yaparım. Uzun lafın kısası bir sürü metot var, o anın şartlarında en çok hangisi işime yarayacaksa onu uygularım.

Oyunculuk size ne ifade ediyor? Oyunculuğa başlama sürecinden söz edebilir misiniz? Ne oldu da veya kimden etkilendiniz de 8 yaşındayken oyuncu olmaya karar verdiniz?
Oyunculuk benim için bir anlatım sanatıdır. Canlandırdığınız her karakter aslında toplumun bir kesiminin sesi. Dolayısıyla bu sorumluluğun bilinciyle oyunculuk yapıyorum ve temsil ettiğim kesimin doğru bir şekilde sesi olmaya çalışıyorum. 8 yaşımdayken okul tiyatrosunda 'Küçük Kara Balık' oyununda oynadım. Tam olarak ne hissettiğimi hatırlamıyorum ancak sahnenin üstündeyken kendime "Ben oyuncu olacağım" dediğimi hatırlıyorum. Sonrasında da bütün hayatımda aldığım eğitimler olsun, azmim ve çalışmam olsun hep bunun üzerine ilerledi. Yolumdan hiç şaşmadım.

Bugüne kadar mesleğinize ne tür yatırımlarda bulundunuz, o yatırımların geri dönüşünü alabiliyor musunuz?
Eğitim diyebilirim... Çok eğitim aldım. Los Angeles, New York, Miami, Türkiye... Buraların hepsinde toplamda 30'dan fazla oyunculuk eğitmeniyle çalıştım. Bunların hepsi de yatırım gerektiriyordu tabii ki. Ancak maddi kısmını bir kenara koyarak, manevi kısmında geri dönüşünü fazlasıyla aldım ve almaya devam ediyorum. Bugün geldiğim noktadan ve olduğum insandan memnunum.

Kazandığınız iki ödülün kariyerinize etkisi ne oldu?
Tiyatrodan aldığım ödüller sektörde duyulmamı sağladı. Okul tiyatroları ve çocuk tiyatrolarının yanı sıra, bir yetişkin olarak gerçek anlamda oynadığım ilk tiyatro oyunuyla 'Afife Ödülleri' adaylığı, 'Sadri Alışık Ödülü' ve 'Direklerarası Seyirci Ödülü' alınca bu tabii ki fazlasıyla dikkatleri üzerime çekmişti o dönem. Çetin (Tekindor) Ağabey ile başrolünü paylaştığım ilk kamera önü deneyimim olan 'Babam' filminin görüşmelerine çağrılmamın nedeni de zaten tiyatrodaki performansımdır.

Şöhret olmak sizin için ne ifade ediyor? Şöhret olmanın hazzıyla şöhretin ağırlığı arasında denge sağlamak için özel metodunuz var mı?
Şöhret olmak bir şey ifade etmiyor. Dürüst olmam gerekirse siz şimdi mesela böyle sorunca ben de kendime "Şöhret miyim?" diye soruyorum. İnsan galiba içindeyken böyle şeylerin farkında olmuyor. Ama sorunuza istinaden şunu söylemek isterim. Bazı zamanlar hayranlık duyulması bende sorumluluk duygusu oluşturuyor. Çünkü çok fazla genç hayranım var ve kimi rol model olarak alıyor kimi örnek olarak. Genç hayranlarıma karşı sorumlu hissediyorum. Özgür, güçlü, bilinçli bireyler olmalarına katkı sağlamak adına iyi bir örnek olmaya çalışıyorum.

Bir röportajınızda şunları söylemiştiniz; "Küllerimden doğduğum dönem olarak tanımlıyorum. Bütün geçmişten bana iyi gelecek şeyleri beraberimde taşıyıp kısmen sıfırdan başladım. Moralimi, irademi, kalbimi açık ve yüksek tutuyorum. Buna ihtiyacım vardı." Bu sözlerinizi biraz açabilir misiniz? Ne oldu da küllerinizden yeniden doğup kısmen sıfırdan başladınız?
Yaşadığım bazı talihsiz olaylar sonucu çevremdeki insanlarla ilişkilerimi gözden geçirmem gereken bir döneme girmek durumunda kaldım ve bu duruma açıkçası hazırlıksız yakalanmıştım. O dönem aynı anda bir sürü şey üst üste geldi. Ben de bunun üstüne kendi kabuğuma çekilmiştim ve her şeyden uzaklaşmak istemiştim. Bir süre inziva yaşadıktan sonra kafamı toparlayıp, kararlarımı verip, ardından harekete geçmiştim. Dolayısıyla bir sıfırlanıp, üzerine baştan başlayarak küllerimden doğdum. Üstelik her zamankinden daha bağımsız, daha tutkulu ve daha korkusuzum.