"Kariyerimiz ve kaderimiz iyi ki çarpıştı!"

Güncelleme: 10 Nisan 2019 Çarşamba, 11:05:33

  • 1

    ‘Çarpışma’ dizisinin ilk bölümündeki çarpışmadan çok sevilen bir ekran çifti doğdu. Birbirinden çok farklı iki coğrafyada yetişmiş olan Melisa Aslı Pamuk (28) ve Alperen Duymaz (27), tesadüflerle de olsa hayatta ne yapmak istediklerini kendileri belirlemiş iki yıldız. Her ne kadar ışıltılı bir dünyanın içine girmiş olsalar da, ikisi de sahiciliğe, doğallığa ve pozitif enerjiye çok önem veriyor. Kemerburgaz Kütük Evler’de buluştuk ve hayattaki seçimlerinin onları getirdiği bugünkü noktadan hem geriye hem de ileriye doğru baktık.

     

    Show TV’nin Ay Yapım imzalı dizisi ‘Çarpışma’da dört karakterin hayatlarının ve kaderlerinin bir trafik kazasıyla birlikte kesişmesinin ardından yaşanan olayları izliyoruz. Diziyle birlikte kariyerlerinde yeni bir dönemece giren iki genç ve yetenekli oyuncu Melisa Aslı Pamuk ve Alperen Duymaz ile Kemerburgaz Kütük Evler’de buluştuk ve merak ettiklerimizi
    sorduk.

     

  • 2

    HELLO!: Hollanda’daki çocukluğuna dair neler hatırlıyorsun?

    Melisa Aslı Pamuk: Amsterdam’a 15 dakika uzaklıktaki Haarlem’de ailemle birlikte güzel, mutlu bir çocukluk geçirdim. Okula dört yaşında başladığımız için anılarımın çoğunda okul var; ama çok güzel arkadaşlarım, çok güzel bir hayatım oldu. 18-19 yaşıma kadar Hollanda’daydım, Haarlem’de otursak da hayatım Amsterdam’da bisiklet tepesinde geçti. Üniversiteye bir sene ara vermek için İstanbul’a geldim. Geliş o geliş... 10 senedir buradayım. Ama aile bağım güçlüdür; annem şu anda burada mesela, kardeşimle zaten her gün konuşuyoruz; onlarsız olmaz. Hatta onların da buraya gelmeleri için sürekli ısrar ediyorum.


    HELLO!: Sen galiba Ankara’da büyüdün, seninki nasıl bir çocukluktu?

    Alperen Duymaz: Babam öğretmen olduğu için çok şehir gezdik, beş yılda dört tane okul değiştirdim. Ama hep Ankara’ya döndük, zaten tüm akrabalarımız da hep oradaydı. Ben liseyi bitirdikten sonra Ankara’da kaldım, tüm arkadaş çevrem de oradaydı. Dört-beş sene önce İstanbul’a gelene kadar. Evin en küçüğü ve tek erkek çocuğu olarak biraz dağınık ve şımarık bir hayatım vardı. En küçüğü benden beş yaş büyük olan üç ablamla, yani üç çiçekle birlikte büyüdüm. Şimdi onlar benim küçük kardeşlerim gibiler; fakat o zamanlar hepsinin ilgisi benim üzerimdeydi. Pek eve girmezdim, üzerime düşmelerinden sıkılıp kaçardım. Aslında kendimi bildim bileli bir arayıştaydım ben; o zamanlar fark etmesem de hep ya müzik ya resim ya başka bir şeyin peşinden koşmuşum; kendimi aramışım.

    HELLO!: Buldun mu peki? Mutlu musun?

     

    A. Duymaz: Mutluyum. Ama arayış ölene kadar sürecek, aksi takdirde gelişemeyiz. Neyi arıyorsun
    diye sorarsan, gerçek olanı derim... Gerçek sevgi, gerçek muhabbet, gerçek eğlence... Her şeyde gerçek olanı arıyorum ben. Gerçek olmayanları da hayatımdan çıkarıyorum.

     

  • 3

    HELLO!: Bu işe 13 yaşında başrolle başlamışsın, kendi kararın mıydı?

    M. A. Pamuk: 12 yaşında çok direttiğim için babam beni mankenlik ajansına yazdırdı ve mankenliğe başladım. Ben biraz inatçıyımdır da! Yönetmenliğini Tamara Miranda’nın yaptığı ‘Dat zit wel snor’ isimli bir sinema filmi için çocuk cast’ı aranıyordu ve ajansım beni audition’a yönlendirdi, ben de gittim. Hiç deneyimim yoktu, ne yapacağımı bile bilmiyordum. Seçilince Hayal karakteriyle ilk başrolümü oynadım.

    HELLO!: Oyunculuk başından beri var mıydı aklında?

    A. Duymaz: Hiç yoktu. Çocukken pilot olmak istiyordum, yani diğer çocuklardan pek bir farkım, öne çıkan özelliğim yoktu. Meslek lisesinden mezun olduktan sonraki üç senem ne yapacağımı, ne edeceğimi düşünerek geçti; çünkü yine bir arayıştaydım. Hemen hemen aklıma gelen her işi yaptım ve yapamadım... Neyi seveceğimi bulamadım ama neyin uygun olmadığını açıkça gördüm. Restoranda, barda, hastanelerde çalıştım ama doğruyu bulamamıştım. Ajansa kayıtlıydım; Potanın Perileri kadın milli basketbol takımımız için işler yapıyorduk. Bir gün en küçük ablamın bir arkadaşı evde sohbet ederken beni sanat merkezine davet etti. “Dans ediyoruz, tiyatro derslerimiz var, kurslarımız var, sen de gel, bir bak” dedi. Ertesi gün gittim, bir daha da çıkmadım oradan. Sınıfta 15 kişi vardı. Onların önünde beni ilk sahneye çıkarıp komutlar vermeye başladığında ne yapacağımı bilmez haldeydim. Aklımın ucundan bile geçmemişti oyunculuk...

    HELLO!: Ne yaptın sahnede?

    A. Duymaz: Sahnenin her köşesinde farklı duyguları çıkarmamı istedi; dediği şeyleri yaptım, kendimce aralarında bir olay örgüsü yarattım ve onları düşünerek farkında olmadan o duyguları oynadım. Öfke köşesinde ergenliğe girişimle ilgili duygularımı; ağlama köşesinde ergenlikten çıktığımda aşık olmamı ve ayrılmamızı düşündüm. Korku köşesinde kapıyı açtığımı ve kötü bir posta geldiğini tasarladım. Sabah 8 akşam 5 çalışacağım bir işim olamayacağını anlamıştım. Yaşıtlarımdan farklı şeyler sorguladığımın farkındaydım. Ben bitirdiğimde dersin sonuna çok vardı ama ara verdi ve beni odasına çağırarak konservatuar sınavlarına hazırlayacağını söyledi. “Seni sınavlara hazırlayacağım çocuk, bana karşı gelme, önce bir konservatuarı kazan, sonra ne istiyorsan onu yap” dedi. Bir sonraki sene Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencisiydim.

  • 4

    HELLO!: Bir ara ‘Bodrum Masalı’ dizisinin çekimleri için Bodrum’da yaşadın; zor muydu?

    A. Duymaz: Evet, ‘Bodrum Masalı’ zamanında Ateş karakterini canlandırırken Bodrum’da otelde yaşadım; tüm ekip birlikte kalıyorduk. Hiç zorluk çekmedik. Bodrum halkı bizi bağrına basmıştı o zaman. Aile bağlarını anlattığımız çok güzel bir diziydi, seyircisi de çoktu. Üç köpeğimden en büyüğü olan Efe’yi, Bodrum’da sete giderken sokaktan aldım; otelde o da benimle kalıyordu. Ben aynı yerde stabil kalmaktan sıkılırım; yenilik lazım, o yüzden farklı yerlerde yaşayabilirim. Şehir değişikliklerinin bazısı benim isteğim dışında gelişti ama yine de zevk almasını bildim. Aslında iş sende bitiyor; sen hayatı nasıl görüyorsun, hangi açıdan bakıyorsun, penceren nasıl, kulpu var mı? Nerede olduğun değil, nasıl baktığın mühim.

    HELLO!: Ankara’dan İstanbul’a, oradan Bodrum’a... En çok nerede yaşamak isterdin?

    A. Duymaz: Urla ya da Bodrum... Bir de Salda Gölü tarafları, mesela Fethiye olabilir. Yurtdışında ise en çok Norveç’i merak ediyorum, belgesellerde hep izliyorum. O kuzey ışıkları bambaşka... Mesela orada doğanın içinde küçücük ahşap bir evim olsun, içinde şöminesi olsun, yaşarım orada senelerce...

    HELLO!: İstanbul’a gelmek hayatını ve seni nasıl değiştirdi? Kolay bir karar mıydı?

    A. Duymaz: Asla kolay bir karar değildi. Hatta cahil cesaretiydi de diyebilirim. 22 yaşındaydım, bir anda tek başına atlayıp geldim. İstanbul’da hayat çok hızlıydı, kafalar farklıydı, çok zor adapte oldum. Ankara’da her şey kurallarına uygundur, aynen uygulanır, biraz farklı düşünsen kendini istisna sanırsın. İstanbul’un dinamikleri çok farklı... Yeni bir şehirde yalnız başıma kalınca kendimi buldum. Bulmak için ara sıra gitmek ve tek kalmak lazım.

  • 5

    HELLO!: Bir sabah uyandın ve Türkiye’nin en güzel kadınısın. Nasıl bir kapı açtı bu yarışma?

    M. A. Pamuk: Ben mankenliği komple hayatımdan çıkarmak için bir jübile gibi olsun diye düşünerek Miss Turkey deneyimini yaşamak istedim. Tüm kızlar gerçekten çok güzeldi ve üç ay gibi uzun bir kamp dönemimiz oldu. Finale kalacağım gibi bir iddiam yoktu. Birinci seçilip başıma taç koyulunca aslında normalde mankenliğe devam etmem gerekirken senaryolar gelmeye başlayınca şaşırdım. 1.5 sene Türkçe diksiyon eğitimi aldıktan sonra ‘Yer Gök Aşk’ dizisiyle oyunculuk serüvenim başladı. Dil öğrenmeyi çok seviyorum ve Türkçemin iyi olmasını da çok önemsedim. Bir dili ya çok iyi konuşacağım ya da ya hiç konuşmam, öyle bir mükemmeliyetçi durumum var. Bu aralar İspanyolca ilgimi çekiyor; eğitimime devam edersem dil üzerine yoğunlaşacağım. Okulda da matematik ve ekonomi gibi derslerde değil, yabancı dil ve sosyal bilimlerde daha başarılıydım. Yabancı bir ülkeye gittiğimde o dili konuşabilmek, insanlarla iletişim kurabilmek çok hoşuma gidiyor. Cem Tatlıtuğ ile çalışmaya başladıktan sonra oyunculuk eğitimine de kafa yormaya başladık. Her proje öncesi bir oyuncu koçuyla karakter üzerine çalışmaya karar verdik. Bugüne kadar rollerime Çetin Sarıkartal ve Merve Taşkan ile hazırlandım.

    HELLO!: Güzelliğin tanımı ne sence? En çok nereni beğeniyorsun?

    M. A. Pamuk: Bence doğallık, kendini sevmek ve bunu en güzel şekilde yansıtabilmektir güzellik... Bazen bir gülümseme bile çok başka bir güzellik katabiliyor insana. Kendime baktığımda çok mükemmel bir kadın görmüyorum; ama mutluyum kendimden; çünkü tüm kusurlarımla barıştım. Herkes kendine göre güzel, enerjinin nasıl olduğu daha önemli. Mutluluğun formülü biraz da kendini sevmek... Kendini sevince her şey güzel geliyor zaten.

     

  • 6

    HELLO!: Dev oyuncuların rol aldığı ‘Çarpışma’ dizisinin kadrosundasınız. Fark edildiğinizin farkında mısınız?

    M. A. Pamuk: Evet tabii ki fark ediyoruz, fanlarımızın ve dışarıdaki insanların ilgisi çok hoş... Seyirci hem Cemre’yi hem Kerem’i, iki karakteri de çok sevdi.

    HELLO!: Kendini yetenekli buluyor musun?

    A. Duymaz: Yetenekli demeyelim de uygun diyelim. Bu işi yaptığımda görüyorum ki, ben bu mesleğe uygunmuşum. Türkiye’de genelde önüne bir şey veriyorlar, sen de yapıyorsun ya da yapmıyorsun. Senin ne istediğine, ne yapmaya hevesli olduğuna önem veren yok. Mesela ben müzik okumak istedim, güzel sanatlar sınavlarını da kazandım. Ama benim önüme başka şeyler koydular; 18 yaşında değildim ve benim yerime karar veren başka bireyler vardı. İçimde ukde kaldı. Şu anda evde deli gibi müzik yapıyorum. Ama tabii eğitimini almadığım için hep yarım yarım, sadece hevesimi gidermek için... ‘Çukur’ dizisindeki Emrah Amir karakterim için piyano çalmayı öğrenmiştim; ‘-mış gibi yapmak’ istemedim, hakkını vererek çalmak istedim. Ondan sonra iyice keyif almaya başladım.

    HELLO!: Diziyi kabul etmenizde ne etkili oldu?

    M. A. Pamuk: Senaryoyu elime ilk aldığımda üç bölümü birden hızlıca okudum, gözümde canlandırabildim ve devamını seyirci gibi merak ettim. Cemre karakterinin ele alınışının klişelerden uzak bir kadın olması, iyi niyetli, adaletli, güçlü ve her koşulda açık sözlü olması beni heyecanlandırdı. Sevgiye muhtaç olmasına rağmen, aşkını açıkça dile getiren ve bunu dobra dobra yaşayabilen bir kadın olması da cezbetti.

    A. Duymaz: Okuduğumda gerçek bir karakter olduğunu gördüm. Beni en çok etkileyen buydu...

     

  • 7

    HELLO!: Ali’den (Acı Aşk) Ateş’e (Bodrum Masalı) geçmek için uğraştığını anlatmışsın. Yeni bir karaktere nasıl çalışırsın? Kerem’i (Çarpışma) nasıl tasarladın? Temeline ne koydun?


    A. Duymaz: Ateş’in mimarı Mehmet Ada Öztekin’dir, ona bir kere daha teşekkür etmek isterim. Temel oyunculuk eğitimi haricinde, o karakteri çıkarmak için ses tonumdan artikülasyona, diksiyona kadar çok uğraştı. Bana tanıdık bir karakter değildi; onunla birlikte yapılandırabildim. Ali yaşında ergen bir tipleme gerekiyordu. Kerem ise hayatta hep karşılıksız kalmış, şanssız bir adamdı. Onun temeline merhameti koydum. Cezaevlerine girdim, mahkumları izledim; çünkü Kerem’in beş senesi tutuklu geçiyor. Annesiyle arasındaki çok kuvvetli bir bağ var; zaten babasından değil anne hamurundan almış; onu yansıtabilmek için annemle normalden fazla zaman geçirdim. Kerem’i çok anlık, doğal tepkilerle yoğurmaya çalıştık. Mesela yolda yürürken biriyle çarpışsa nasıl tepki verir diye düşündük; dönüp vurur mu, küfür mü eder, özür mü diler, yürür gider mi? Reaksiyonlarını ne alfa, ne pasif yaptık. Çünkü karşılıksız kalmış insanlar tepki vermezler, veremiyorlar. Önce karşıdan bir tepki alması lazım. Aslında sokakta büyümüş cins köpek gibi Kerem... Sokağa atılmış bir ev köpeği... Önce görüyor, yaşıyor, ondan sonra anlıyor. Önce parçalanıyor, sonra parçalıyor.

    HELLO!: Kerem’in mevcut gidişatı değiştirmek için en önemli ihtiyacı ne? Aile kurmayı başarabilecek mi?

    A. Duymaz: Öncelikle mevcut sorunlarına odaklanması lazım. Bunları çözerse, aile kurmayı tabii ki başarabilecek.

    HELLO!: Kerem ile Alperen’in benzer yanları var mı?

     

    A. Duymaz: Çok var, mesela aile bağlarımız hemen hemen aynı. Çok özlüyorum ailemi; ben gidemiyorum ama onlar sık sık geliyorlar buraya. İstanbul’a geldiğimden beri hiç durmadım, hep çalıştım. Bu yaz üç ay boşluğum vardı, onun yarısında da karakter çalıştım. Onlar gelip benimle ilgilenince benim başka türlü hoşuma gidiyor! Beni çok güldüren kişi annemdir; doğal bir komikliği var. Bana fazlasıyla düşkündür; annemi soy, Taksim’in ortasına çırılçıplak bırak, oğlum üşümesin der. Babam eskiden daha mesafeliydi, erkek çocuğum kendi halinde büyüsün, ayaklarının üstünde dursun falan derdi; şimdi o da annem gibi oldu. Kerem’den çok farklı olarak, benim babam hayatımda çok önemli bir yerdedir. Sırtımdaki pusula dövmesinin ortasında babamın imzası var.

  • 8

    HELLO!: Dizinin masum kızı ve iyi oğlanısınız. İyi insan olmak izleyici gözünde prim yapıyor mu?

    M. A. Pamuk: İyi karakterleri kendilerine biraz daha yakın buluyorlardır belki... Ben Cemre’den önce ‘Kara Sevda’da Asu rolüyle siyah bir karakteri oynamıştım ve sanırım böyle karanlık yönlü tiplerle empati yapmak izleyiciye daha zor geliyor. Karakteri izlemeyi sevseler de kendilerine uzak hissediyorlar. Asu dünyanın en psikopat kadınıydı ama yaptığı bütün o pislikleri ve kötülükleri sıkı takip ediyorlardı.

    HELLO!: Cemre’yi nasıl tanımlarsın? Bir karakterin gerçekçi ve samimi durmasının sırrı ne?

    M. A. Pamuk: Cemre gözüktüğü kadar net olmayan; sevgi eksikliği hisseden ve içinde dalgalanmalar yaşayan biri. Her taraftan bir sevgi açlığı var. Bir fanusun içinde korunaklı bir şekilde yaşayıp hayata naifçe bakarken, diziye ismini veren çarpışma ile birlikte bugüne kadar hep ailesinin yalanlarına alet olduğunu ve kendisine sahte bir dünya yaratıldığını anlıyor. Evlenmeye hazırlandığı Demir’den başlayarak, hayatındaki boşlukları keşfediyor. Annesizliğin üzerine kötü baba, kötü eski sevgili, kötü üvey anne... Herkes tarafından uyutulduğunu ve kandırıldığını kavrıyor. Ki aslında o hepsine inanmak, hepsine güvenmek istemiş. Kerem ile tanıştığında onun hataları da olan gerçek bir insan olmasından çok etkileniyor; bir de hayatını ‘-mış’larla doldurduğunu anlayınca kendi kişisel evrimi başlıyor.

    HELLO!: Bu kadar iyi olması senin rolü kabul etmende etkili oldu mu?

     

    M. A. Pamuk: Tabii ki etkili oldu; ama ben Cemre’nin en çok tüm bu yokluklar ve boşluklar içinde ne istediğini bilen, neyi nasıl ele alacağını ve çözeceğini bilen bir kafa yapısına sahip olmasını, güçlü bir kadın olmasını sevdim. Ayrıca iletişimde çok düz ve net; düşündüğü her şeyi rahatça ve utanmadan dile getirebiliyor. Dizilerde çoğu zaman kadınlar kendilerini geri çeken taraf olur, aşkta ilk hamle genelde hep erkeklerden gelir. Ama Kerem’in karşısında Cemre hep ilk adımı atan taraf ve bu da çok hoşuma gitti. Daha cesur ve gerçek bir kadın gibi hissettirdi. Ayrıca çok vicdanlı ve adalet içgüdüsü yüksek bir kişilik.

  • 9

    HELLO!: Melisa ile Cemre’nin en büyük farkı ne? Melisa’nın gelişimi ne yönde?

    M. A. Pamuk: Duygusallığımız benziyor olabilir ama Melisa, Cemre’den kesinlikle daha inatçı. Her şeyimle bir Koç burcuyum ben! Burcum Koç, yükselenim de Koç. Yorucu olsa da kafama koyduğumda mükemmeliyetçilik konusunda keskin bir inatçılığım var. Ve Cemre’den çok daha planlı, programlıyım. Eskiden bu konuda daha serttim, şimdi biraz daha esnedim. Pozitif ve negatif enerjilere inanıyorum; biriyle gerçekten enerjim tutmuyorsa saklayamam, ifademden çok net belli eder ve kaçarım. Negatiflik beni çok aşağı çeken bir şey. Kendi limitlerimi biliyorum ve ona göre hareket ediyorum. Takıldığım ve takıntı yaptıklarım vardı; ama kendime sözler vererek, farkındalık üzerine çalışmalar yaparak bazı şeyleri değiştirebildim hayatımda. Kendime sık sık “Bir kere yaşıyorsun, tadını çıkar, nefes al” diye telkin ediyorum. Eskiden sabahları huysuz kalkıyordum, şimdi mutlu kalkıyorum.

    HELLO!: İlk bölümde Kadir Adalı, “Çarpışan aslında kaderlerimizdi” diyordu. Kadere inanır mısınız, karakterlerinizin kaderinde neler var?

    M. A. Pamuk: Kadere inanan biriyim. Kader bizim hükmümüzün geçmediği ve kendi gücümüzle değiştiremeyeceğimiz bir kavram. Bunun dışında yaşananlar birer tercih. Cemre’nin kaderinde şu ana kadar neler oldu ve neler değişti zaten beraber izledik, e gerisi biraz spoiler oluyor malum!

    A. Duymaz: Ben de kadere inanırım. Kerem’in kaderi senaristimiz Ali Aydın’ın kaleminde!

    HELLO!: Son bölümde haksız yere tutuklandığın halde Cemre’ye, “Masumiyetime sen inanıyorsan o bana yeter” dedin; gerçekten yetecek mi? Senin haksızlığa tepkin nasıl olurdu?

     

    A. Duymaz: Zaten başka ne diyebilirdi ki? Durumu anlatması ve reel açıklamalar yapması bir yere kadar... İç rahatlığı başka... Onun dışındaki açıklamalar boş çünkü.

  • 10

    HELLO!: ‘Çarpışma’ dizisinin set ortamının başarıda payı var mı? Sahneniz olmasa da

    birlikte vakit geçiriyor musunuz?

    M. A. Pamuk: Evet, ekibi çok seviyorum, acayip eğleniyorum, bu işi gerçekten çok seviyorum. Klişe gelebilir ama doğru; set ortamındaki samimiyet izleyiciye hemen geçiyor ve başarıyı getiriyor. Ben Elçin’le de (Sangu), Kıvançla da (Tatlıtuğ) daha önce aynı projede yer almıştım. ‘Kurt Seyit ve Şura’ dizisinde birlikte oynamıştık; dolayısıyla tanışıklığımız ve samimiyetimiz vardı. Alperen’i de tanıyordum. Dolayısıyla birinci günden beri hiç yabancılık çekmedik. İşi ve ekibi çok sevdiğim için motivasyonum hep yüksek.

    A. Duymaz: Özellikle son 2.5 yıldır çok güzel insanlara denk geliyorum. Şu anda da şahane bir setimiz var; Melisa ile sahnemiz olduğunda sette sürekli beraberiz. Set dışında bazen toplaşıp bölümü birlikte izliyoruz; onun dışında görüşmeye pek vakit olmuyor. Set ekibinin hepsiyle bir iletişimim var aslında; beni çeken, oyunumu yöneten insanla bir iletişimim olmazsa nasıl olacak o iş? Ya da mesela gece 2’ye kadar sahnem var diyelim, set ekibini gerçekten tanımak, göz teması kurmak, hatta dertleşmek çok doğal. O anı değerli kılmak önemli. Ekibe yeni birisi katıldığında onunla tanışmak, şans dilemek önemli... Onlara Alperen değil de ‘X’ bir kişi olarak yaklaşmaya çalışıyorum ki insanlar daha rahat açılsınlar, sıkıntılarını paylaşabilsinler... Ne veriyorsanız size de o geliyor ve bu yakınlıklar, samimiyetler ekranın öteki tarafından da bir şekilde hissediliyor.

    HELLO!: Sizin için mesleğinizin en büyülü yönü ne? Hiç karakterlerinizin sizi değiştirdiği oldu mu?

    A. Duymaz: İçimde kalan ama farkında olmadığım şeyleri bağırabiliyor olmak diyebilirim. Bir sürü şey yaşıyoruz, bazılarını yaşarken o anda çok da farkında olmuyoruz. Ama bir oyuncu olarak bir duyguya girmek için bazı anları 10 yıl sonra bile bulup çıkarıyoruz içimizden. Benim oynayabilmem için o sahneye hayatımın bir yerinden temas etmem, gerçek hissetmem lazım. Bir bardağa da aşkımı ilan edebilirim; ama inanmam lazım. Şekilden şekle girebilmek için cam gibi sert değil, plastik gibi esnek olmamız gerekiyor. Her şey olabilme ihtimali... Oyunculuğun en cezbedici yanı bu.

     

    M. A. Pamuk: En zevkli yanı kendinden farklı bir karakteri canlandırabilmek; normal hayatta yapmadığın bir şeyi yapmak ve seyircinin bunu gerçekçi bulması. Tüm bu karakterler seni bir şekilde etkiliyor tabii ki; senaryoda hayatta hiç başına gelmemiş bir şey olabiliyor ve hemen araştırmaya, nasıl empati kurup ne tepki vereceğini bulmaya çalışıyorsun... Ben Cemre’den sonra daha pozitif olmayı öğrendim; Asu için üzerime yüklediğim negatifliği kırana kadar zaten bir süre dinlenmiştim; ama Cemre karakteri ve bu proje ruhuma gerçekten çok iyi geldi.

  • 11

    HELLO!: Dizi çekerken çok yoğun bir tempodasınız. Rahatlamak için ne yaparsınız?

    M. A. Pamuk: Biraz ev kuşuyum, paydostan sonra evde dizi izleyerek geçiririm zamanımı. Arkadaşlarla oturup tamamen iş dışında sohbet ederek, işi eve taşımayarak zaten dinleniyorum. Dışarıya çıkarsam da rahat edebileceğim ortamları tercih ediyorum. Daha önce fitness yapıyordum ama pek sevmedim; şimdi çok yoğun bir şekilde pilates yapıyorum. Altı ay kadar da kickbox yaptım.

    A. Duymaz: Ben en çok doğayla şarj oluyorum. O yüzden bu çekimi böyle bir yerde yapmamız çok hoşuma gitti. Ağaç görmek, yeşil görmek çok rahatlatıyor beni. Ev ve aile ortamını da çok severim. Evde sürekli aktif haldeyim; bir bakıyorlar baterinin başına oturmuşum; oradan kalkıyorum piyanonun başına geçiyorum, piyanodan kalkıp PlayStation oynamaya başlıyorum. Kitap okuyorum, köpeklerimle oynuyorum. Üç tane köpeğim var, üçü de en çok kendisiyle oynayayım, en çok onu seveyim istiyor. Sürekli yanımda, gölgem gibiler; ben nereye onlar oraya. Seti de ne kadar evime benzetirsem kameranın önünde o kadar rahat ediyorum. Bir de ateş yakmak müthiş bir terapi oluyor bana, çok dinlendiriyor... Gece saat kaç olursa olsun eve gittiğimde hemen şömineyi yakıyorum, onun çıtırtısıyla uyumak eşsiz bir duygu... Özellikle yalnız yaşamaya başladığımdan beri su sesi, ateş sesi, yani doğadan bir ses istiyorum. Mum ya da tütsü de yakıyorum ve koklaya koklaya uyuyorum.

    HELLO!: Eve dert götürmüyorsun galiba?

     

    A. Duymaz: Hayır, onları ‘an’da bırakıyorum. Baskılamayınca, saklamayınca, ertelemeyince, sorunu ‘an’da çözünce, geriye eve getirecek dert kalmıyor ki... Başını yastığa koyduğunda düşünmen gereken şeyler olmuyor, kolayca uykuya dalıyorsun ve günün fiziksel yorgunluğunu atıyorsun sadece. Sıkıntıları ‘an’da çözebilen, sevgisini de kızgınlığını da ‘an’da gösterebilen bir insan değilsen, rahata eremezsin. Ağacı kesmek yerine evi az öteye taşımak lazım; tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi.

  • 12

    HELLO!: Çok iyi isimlerle çalışma imkanın oldu, şanslı hissediyor musun kendini?

    A. Duymaz: Çok! Erkan Can ve Hüseyin Avni Danyal gibi çok usta isimlerle oynayıp karşılarında tir tir titremiştim, benim jenerasyonuma yakın güçlü isimlerle oynadığımda ne olacağını merak ediyordum. Aras Bulut İynemli ile bizi birbirimize benzetiyorlardı, bunu bana söylediklerinde inşallah bir gün beraber oynarız demiştim. İlk karşılaştığımızda o konuşurken ben konuşuyormuşum gibi geldi. ‘Çukur’ dizisindeki 17 bölümüm boyunca, Aras beni hem seyirci hem oyuncu olarak çok iyi hissettirmiştir. ‘Çarpışma’ ise benim şimdiye kadar en rahat hissettiğim set oldu. Kıvanç Ağabey’le (Tatlıtuğ) ilk buluştuğumuzda ona “İnsanı ne güzel hissettiriyorsun” demiştim. Onunla karşılıklı oynamanın nasıl olacağını hep merak etmiştim, şu anda bu şansı yakaladığım için çok mutluyum. Bana hep destek oluyor, alan tanıyor, yeni şeyler keşfetmeme ışık tutuyor. Gerçek ağabeyim gibi... “Buyur kardeşim, sen de oyna” diyen biri o, başkasına müsaade eden bir aktör; benim en vefa duyduğum şey. O da akrep burcu, çok benzer noktalarımız var. Hayatımın sonuna kadar hiç unutmayacağım bir insan.

    HELLO!: Hayalinizde “Oynamalıyım” dediğiniz bir rol var mı?

    M. A. Pamuk: Çizgi romana bayılırım, o yüzden süper kahraman tarzı bir şey oynamak isterdim. A. Duymaz: 2019’dayız, artık oynayacak yeni karakter kalmadı. Komedi ya da dram diye de bakmıyorum, gerçek olsun yeter.

    HELLO!: 21’inci yüzyıldaki dijital dönüşümün ortaya çıkardığı zeka tiplerini beğeniyor musun?

     

    M. A. Pamuk: Evet, Elon Musk süper akıllı bir adam bence. Amazon’un sahibi Jeff Bezos da öyle. Hem akıllı hem yaratıcı hem de çok ‘cool’lar. Kendilerinden çok eminler ve hayatlarını beyinlerine güvenerek yaşıyorlar. Asıl hedefleri para kazanmak değil, başarılı olmak. Ayrıca ikisi de çok önemli filantropistler, yani kendileri kadar şanslı olmayanlara yardım ediyorlar.

  • 13

    HELLO!: Dijital platformlardaki işler hakkında ne düşünüyorsun?

    M. A. Pamuk: Bence çok güzel bir adım oldu oraya geçmemiz. Netflix mükemmel bir platform ve bence internet dizilerinde de gayet başarılıyız. Buradan ilerlemek bence Türkiye dizi sektörü için çok iyi olur.

    HELLO!: Dizide Kerem’in idolü Kadir Adalı. Senin örnek aldığın biri var mı?

     

    A. Duymaz: Örnek aldığım biri yok ama örnek aldığım davranışlar ve dürtüler var. Kafamda tartmam için işe yarayacak fikirleri ya da bana ilham verecek hayat senaryolarını farklı farklı kişilerden, ihtiyacım olduğu zaman ihtiyacım olduğu kadar topluyorum. Daha öznel ve kendime özgü kalmak istiyorum; ama elbette hayatın akışı için de farkında olmadan bazılarından bir şeyler alıyor, bazılarına da bir şeyler veriyorum. Bu karşılıklı alma verme halini seviyorum ben. En önemli şey iletişim; iletişim evrensel bir dildir; ırkı, cinsiyeti ya da bedensel özellikleri yoktur. Ama örnek alma konusunda düşüncem net: Hiçbir şey olma, kendin ol!

  • 14

    HELLO!: Sosyal medya ile aran nasıl? Yazılanlardan etkileniyor musun?

    M. A. Pamuk: Instagram’da kendi hayatımın paylaşmak istediğim kadarını, twitter’da ise genellikle sevdiğim şarkıları ve sözleri paylaşıyorum. Çoğu yaşıtlarım gibi sosyal medyada aktif olmayı seviyorum; yazılanları da okuyorum, farklı ülkelerden insanlarla bire bir temas içinde olmak beni mutlu ediyor. Ekranda gördükleri kadınla iletişim kurmak istiyorlar ve sana ulaştıklarında heyecanlarını hissettiriyorlar. Olumsuz ifadeler beni pek etkilemiyor; çünkü bazıları kendi mutsuzluklarını bize aktarmaya çalışıyorlar, buna izin vermek istemiyorum.

    HELLO!: Hayran kitlen arttıkça sosyal hayatta zorlanıyor musun?

    A. Duymaz: Tanındıkça daha izole yaşamaya meyilli oluyoruz galiba. İlk başlarda korku ve sorumluluk hissettim; çünkü insanlar seni idealize ediyorlar. Daha dikkatli davranman, inanmadığın şeyleri yapmıyor olman lazım, zira ne olursa olsun senin arkandan gelecek bir kitle olduğunu görüyorsun. ‘Çukur’ dizisine girdiğimde bunu çok güçlü hissettim, dizi fenomendi, karakterim absürt bir karakterdi; artık herkes beni tanımaya başlamıştı; o yüzden de daha fazla dikkat etmek zorunda kaldım.

    HELLO!: Modaya ilgin var mı?

    M. A. Pamuk: Evet, takip etmeyi seviyorum ama sadece kendime yakıştırdıklarımı giyerim. Sokak stilini, koyu renkleri, daha sportif ve rahat kesimleri tercih ederim. Son olarak MB İstanbul Moda Haftası’nda Mehtap Elaidi Sonbahar/ Kış 2019 defilesine gittim. Müdanasız, başkalarının yargılarından bağımsız, kendisi için yaşayan bir kadını hayal eden bir koleksiyon yaratılmıştı, çok beğendim.

     

  • 15

    HELLO!: Cemre bir avukat. Onun stili sana yakın mı? Karaktere nasıl bir styling yapıyorsunuz?

    M. A. Pamuk: Cemre hem avukat hem de varlıklı bir ailenin kızı. Bu doğrultuda güncel modayı takip eden karaktere uygun bir styling yapıldı.

    HELLO!: Senin de dizide giydiğin deri ceket fenomen oldu. Kimin fikriydi? Bir vakıf yararına satmayı düşünür müsün?

    A. Duymaz: Kerem’i Başak Dizer Tatlıtuğ ve Damla Yılmaz giydiriyor; beraber gerçek bir karakter yarattılar, çok teşekkür ederim. Tabii ki yararı olacaksa seve seve satarız.

    HELLO!: Sosyal sorumluluk projelerine nasıl bakıyorsun?

    M. A. Pamuk: LÖSEV ve HIV’le alakalı projelere destek vermiştim; hayvan hakları konusunda çok hassasım ve insanları o alanda bilinçlendirmek için çalışmak isterim. Hayvanlara eziyet çektirilmesine dayanamıyorum; dertlerini anlatamıyorlar ve bizim onların dilleri olmamız gerekiyor. HELLO!: Ürkek ve çekingen, biraz mesafeli bir görüntün var, öyle misin?

    M. A. Pamuk: Bilmiyorum, öyle miyim? Bir kabuğum olabilir belki... Konfor alanımdan, tanıdığım bildiğim alandan çıkınca kendimi çok kolay açmıyorum. Önce güvenli alanı yaratmam gerekiyor. Ama son zamanlarda kabuğun dışına çıktıkça ne kadar keyif aldığımı keşfetmeye başladım. İnsan kendi sınırlarını zorladıkça ve zevk aldıkça acaba daha ne kadar ileriye gidebilirim mantığıyla hareket ediyor; adım atıyor ve kendini geliştirebiliyor.

     

  • 16

    HELLO!: Yeni biriyle tanıştığında kolay güvenir, kolay teslim olur musun?

    M. A. Pamuk: İnsanlara karşı herhangi bir önyargıyla yaklaşmam; çünkü kimsenin ne yaşamış olduğunu ve neden öyle davrandığını bilemezsin. Önyargım yok ama işte karşımdakini keşfedene kadar hâlâ biraz kapalıyım. Kolay güvenmem, ama güvendiğim zaman tam güvenirim.

    HELLO!: Hayatla ilgili korkuların var mı? Düşsen kolay toparlar mısın?

    M. A. Pamuk: Artık eskisinden çok daha iyimserim ve çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Yalnız kalmak istemem ama onun dışında işle, güçle ilgili endişelerim pek yoktur. Hayatı öğrenirken elbette ki tökezlersin, düşersin; ama tekrar ayağa kalkmayı da bileceksin. Böyle olaylarla karşılaştığımda, öğretici tarafını görmeye çalışırım.

    HELLO!: Senin hayatında, yakınında çok insan var mı?

    A. Duymaz: Yok, artık yok. Arkadaşlarımın sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bir arayışa girdikten sonra farkındalığın artıyor, uyanmaya başlıyorsun. Bana zarar verenleri geçtim, olumlu bir şeyler katmayan insanlardan bile uzak duruyorum. Bana ne katıyor, benden ne alıyor... Bunlar önemli. Arkadaşlıklarda gerekiyorsa parantez açabilirim; mantığımı devreye sokabilirim. Sadece aşkta olmaz... Duygusal anlamda bir şeyler hissettiğinde, uzak durmak pek mümkün değil. Mantık devre dışı kalıyor. Aşkta karşı taraftan tek beklentim gerçeklik ve samimiyet. Gerçek olan bir şey zarar vermez çünkü.

     

  • 17

     HELLO!: Akrep burcusun, her şeyi çok derin mi düşünürsün?

    A. Duymaz: Hem burcum hem yükselenim Akrep. Galiba yaş ilerledikçe burcumun özellikleri daha çok çıktı ortaya. Okuduğumda tüm klişelerini kendimde görüyorum. Mesela artık kabullendim, kıskancım. Derinliklerim, kaygılarım, soru işaretlerim hep var. Fevriyim, çabuk sinirleniyorum ve sinirlendiğimde aslında kendime zarar veriyorum. Hemen kapatırım kendimi bir odaya. Ya da sakinleşmek için alır başımı giderim. Bazen beş dakikada, bazen beş yılda sakinleşiyorum, duruma bağlı...

    HELLO!: Mükemmeliyetçi misindir?

    A. Duymaz: Kim değil ki? Bence herkes mükemmeliyetçi. Hem mükemmeliyetçiyim hem de bir sürü şeye, bilgiye, duyguya, yeniliklere açım.

    HELLO!: Aşkı nasıl tanımlarsınız?

    M. A. Pamuk: Aşk sürpriz gibi bir anda hayatına giren bir şey, aşkı bu yüzden karakterize etmeyi sevmiyorum, bir sınır koyamıyorum. Bir anda biri gelir ve bütün düşündüğün olgular yıkılır. Benim için en önemlisi kalbimin bana getirdiği o sürpriz duygular ve çarpıntılar, galiba en önemlisi bu.

    A. Duymaz: Aşk, çok ihtiyaç duyduğun anda, senin kontrolün altında olmayan bir şeyin sana temas etmesi herhalde. Her şeyinle birine ihtiyaç duyma, teslim olma hali... Denk gelişlerle alakalı bir zamanlama meselesi... Aşkın gelip geçici olduğunu düşünmüyorum. Belki ertelersin, belki bastırırsın ama gerçek aşk kalıcıdır... Karışır; ama kalır... Ki zaten ben de kalması taraftarıyım; kalmazsa niye yaşıyoruz ki? Niye zaman diye bir şey var, niye geçmiş var, niye gelecek var, niye şu an var? Geçecek bir şeyse sevmenin de anlamı olmuyor o zaman.

     

  • 18

    HELLO!: Şu an aşık mısın?

    A. Duymaz: Evet.

    HELLO!: Ne tip kadınlar çeker seni?

    A. Duymaz: Öyle herhangi bir formül ya da tanımlama yok kafamda. İşin içine aşk girince kural koymalar bana saçma geliyor. Bana nasıl baktığı ve ilgisi önemli... Ne yaptığının, kim olduğunun, ne dil konuştuğunun önemi yok, gerçek olsun yeter. Hayat mottom önce sev, sonra saygı duy! Önce sevince ne kendine ne de başkasına zarar veriyorsun; bunu bizzat tattım, gördüm, denedim, yaşadım.

    HELLO!: Bir kadınla flört ederken en güçlü silahın ne?

    A. Duymaz: Aşkta silah olur mu?

     

  • 19

    HELLO!: Evlilik uzak mı geliyor, yakın mı?

    A. Duymaz: Düşüncesi geçiyor aklımdan. Yakın bir şey değil; ama çok uzakta da değil. Galiba bu soruya verecek çok net bir cevabım yok.

    HELLO!: Dünyaya nasıl bir faydan olsun istersin?

    M. A. Pamuk: Benim jenerasyonum Afrika’daki problemlerle büyüdüğü için o coğrafyayla ilgili hassasım. Hayalim Afrika’da bir yerde hem bir su sistemi kurdurmak hem de bir okul açmak. İnşallah bunları yapacağım ve zamanı gelince oradaki çocuklara gerçekten eğitimde yardımcı olmak istiyorum.

    HELLO!: Ne hayaller kuruyorsun? Gelecekte neler yapacaksın?

    A. Duymaz: Arayışım hiç bitmeyecektir diye düşünüyorum. Alaska’ya gitmek istiyorum. Ve huzur hayal ediyorum. En önemlisi huzur. Bir de heyecan. Huzur ve heyecanı iki el gibi düşünelim... Sağ elim koparsa heyecan gitmiş olacak, sol elim koparsa huzur gitmiş olacak; ikisi olursa mutlu olacağım.

    HELLO!: Yoğun bir dönemden çıkacaksın, yaz için planların var mı?

    M. A. Pamuk: Daha planlamadım ama güzel bir tatile çıkmak istiyorum. Küba ya da Tokyo olabilir. Aynı kafada olduğum arkadaşlarımla seyahat etmeye bayılırım, yeni bir kültürü tanımak çok hoşuma gidiyor. Gittiğim yerde genelde lokal deneyimler yaşamayı tercih ediyorum. Nereleri göreceğimi, nerede ne yiyeceğimi araştırır, hazırlıklı giderim. Sırf turistik olduğu için bir yere gitmeyi sevmiyorum; o şehirde yaşayanlar ne yapıyorsa onlar gibi, onlardan biriymişim gibi takılacağım şeyler yapmaktan zevk alıyorum.

    HELLO!: Hollanda’ya gidenler ne yapmadan dönmesinler?

    M. A. Pamuk: Köprülerde ve kanalların kenarında bisikletle dolaşmadan ve oraya özgü Flaman mutfağını tatmadan dönmesinler!

    RÖPORTAJ: MELDA NARMANLI ÇİMEN

    FOTOĞRAFLAR: ZEYNEL ABİDİN AĞGÜL

    STYLING: NAZLI GÜNAY, DAMLA YILMAZ, LAYZA AKDİLEK

    (ROOM+RUMOURS)

    MAKYAJ: BÜŞRA ALTINBİZ

    SAÇ: HARUN ATEŞ

    FOTOĞRAF ASİSTANI: MURAT AĞGÜL

    VIDEO: HAKAN SÖZMEN