Gülperi'nin kötü adamı Emir Çubukçu Habertürk'e konuştu!

Güncelleme: 02 Kasım 2018 Cuma, 14:16:47

'Gülperi'de 'Ali' karakterini canlandıran Emir Çubukçu, o heyecanın ekrana nasıl yansıtıldığından oyunculuk anlayışına kadar dizi ve kendisi hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Show TV'nin sevilen dizilerinden 'Gülperi', izleyiciye her yeni bölümüyle yeni heyecan yaşatıyor. Cuma günleri saat 20.00'de yayınlanan 'Gülperi'de 'Ali' karakterini canlandıran Emir Çubukçu,o heyecanın ekrana nasıl yansıtıldığından oyunculuk anlayışına kadar dizi ve kendisi hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Show TV'nin fenomen dizilerinden 'Gülperi'de 'Ali' karakterini canlandıran Emir Çubukçu, izleyenleri kendisine hayran bırakıyor. Çubukçu, Habertürk'ten Mehmet Çalışkan ile yaptığı röportajda 'Gülperi'de rol almayı neden kabul ettiğinden, kitapları, dizileri ve filmleriyle başbaşa kalmak istediği gelecek planlarına kadar birçok konuda açıklamada bulundu.

Sizi oyunculuğa yönlendiren ve öğrenimini görmeye iten nedenler neler oldu? 

Küçük yaştan itibaren büyüyünce bir iş yapılması, bir şey olunması gerektiğiyle ilgili fikir kafama yerleştiği andan beri sanırım sahne üstünde olmak, oyuncu olmak, tiyatro yapmak istiyordum. İlk baştaki futbolcu, doktor olma gibi istekleri saymazsak. Bunlar benim olabileceğim şeyler değildi, hep oyuncu olmak istedim. Ailemin önemli bir etkisi var. Sanata düşkün bir ailem olduğu için sık sık oyunlara gidiyorduk. Önce çocuk oyunlarıyla başladı. Tabii ki ilk etki herkeste olduğu gibi sahnenin büyüsü, sahnedeki insanların ışıklar altında büyümesi, kendi içlerini dökebiliyor olması, istediklerini yapabiliyor olmaları hissi ve onun sonundaki büyük alkış, övgü ve desteklenme hali beni etkiledi ama daha sonra yaşım ilerledikçe lise çağlarımda bunun başlı başına bir iş olduğunun ve eğitiminin alınması gerektiğinin farkına vardım. Daha sonra konservatuvar sınavlarına hazırlandım ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nı kazandım. Dört sene okudum. Şu geldiğim noktada da 'İyi ki bu mesleği seçmişim' diyebiliyorum.

‘Gülperi'den teklif geldiğinde dizinin hangi özellikleri ‘Size ben bu işte olmalıyım' dedirtti?

'Gülperi' dizisinden teklif geldiğinde beni en çok heyecanlandıran projenin yazarları ve yönetmeni oldu. 2012'de 'Karadayı' dizisiyle bu işe ilk başladığımda yönetmenlerden biri Cem Karcı'ydı. Bu projenin yazarları da 'Karadayı'da olduğu gibi Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon'du. O süreçte ben hiçbir şey bilmiyorken beni çok desteklediler ve bana güvendiler. Aslında televizyon oyunculuğunu bana öğrettiler. Küçük bir karakteri büyüterek benim dizide devam etmemi sağladılar. Cem de ben daha kameranın karşısında durmayı bilmezken Uluç Bayraktar ile birlikte bana bunu öğretti. Hepsi güvendiğim, birlikte çalışmaktan keyif aldığım isimler. 'Gülperi'de çocukluğuma dönmüş gibi oldum, hem onların kalemi hem de Cem'in rejisiyle devam etmek güzel. O yüzden en başında beni heyecanlandıran bu saydığım sebepler oldu. Ama sonrasında senaryoyu okuduğumda çok onurlu bir senaryoyla karşılaştım. Kadınların ayakta durması, tek başına varlığını devam ettirebilmesi üzerine olan onurlu, arkasında durulabilecek bir senaryoya sahip 'Gülperi'... Bu anlamda gurur duyuyorum açıkçası. Ve sonra kıymetli oyuncu arkadaşlarımla, meslektaşlarımla çalışıyorum.

Teklifi kabul ettiniz. Sete çıkana kadar olan süreçte nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz?

Aslında ben genelde her türlü karakterin yolda ortaya çıkacağına, gelişeceğine inanırım fakat 'Gülperi' için farklı bir yan vardı. Şiveli konuşmam önemliydi. Bunun doğru yapılması, inandırıcı ve gerçekçi olması gerekiyordu. O anlamda hem şive koçumuzla uzun bir süre hem de kendi çalışma yöntemlerimle çalıştım. Onun dışındaki süreç yolda gelişti ama özellikle şive meselesine çalıştığımı söyleyebilirim. Temel hazırlık ilk aşamada bu oldu.

‘Gülperi'nin sevilmesinin nedeni sizce nelerdir?

Aslında bildiğimiz bir hikâye... Etrafımızda olan, belki bir sokak aşağımızda belki bir apartman yanımızda olan bir hikâye olması çok önemli. Kadınların sadece kadın oldukları için yaşadıkları şeyin neler olduğunun sanırım hepimiz farkındayız. Arkadaşlarımızın dostlarımızın veya haberlerde izlediklerimizin, haberlerini okuduğumuz kadınların yaşadıkları. Kadınların sadece kadın oldukları için çektikleri sıkıntılar hepimizin malumu. Bu hikâye sanırım toplumun ajite olduğu ve artık çözüm getirilmesini de umduğu bir konu ve 'Gülperi' de buna parmak bastığı için seviliyor.

‘Ali' karakteri için özel bir çalışma yaptınız mı?

'Ali' için ekstra özel bir çalışma yapmadım. Bu karakterleri oynamak her oyuncu için keyiflidir. Birçok şeyi yapabilecek bir karakter ve onu oynayacak olmanın, deneyimleyecek olmanın heyecanı temel hazırlıktı. Sürekli keşfederek yol almaya devam ediyorum. 'Ali' için değil ama başta da bahsettiğim şive meselesine özel olarak hazırlandım. Karakter için konuşma dili, üslubu ve tavrını bulmak bir meseleydi...

Bize ‘Ali'den söz eder misiniz?

Sokakta kimi görsem, tanıdıklarım da dahil benden nefret ettiklerini söylüyor. Bu durum hoşuma gidiyor. Demek ki bir noktada bu karakterin nasıl biri olduğunu aktarabilmişim. 'Ali'yi oynamak çok keyifli tabii ki. Fakat 'Ali'nin nasıl birisi olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz. Kendine ait hiçbir değeri olmayan, kendi değerini sadece sahip olduğu güç ve para üzerinden var eden ve bununla herkesin hayatına müdahale edebileceğini, her şeyin de kendi istediği gibi olabileceğine inanan biri. Sanırım uzak değiliz, etrafımızda bu tiplerden çok var. Bu karakterin her hikâyede olduğu gibi 'Gülperi'nin hikâyesinde de insanların canını yakan, insanların mutsuzluğuna sebep olan bir rolü var. 

Her oyuncu, canlandıracağı karaktere küçük ve büyük eklemelerde, yorumlamalarda bulunur. Siz, ‘Ali'ye ne kadar katkıda bulundunuz? O katkıların neler olduğundan söz edebilir misiniz?

Muhakkak herkesin rolüne katkısı vardır. Eksiklikleri de vardır çünkü yazarken bir şey hayal ediliyor ve o rol daha sonra 'Bizim hayalimizi sen canlandır' diye bize emanet ediliyor. 'Ali'ye kattıklarım da, eksilttiklerim de olmuş olabilir... Ama benim temel olarak yapmak istediğim şey, kimi oynarsanız oynayın oynadığım karaktere hak vermek ve onu izleyenlere sevdirmekle ilgili bir derdim var. "Halk 'Ali' gibi bir karakteri sevsin mi?" diye bir soruya yol açabilir ama temel çatışmanın da buradan çıkacağına inanıyorum. O yüzden bu düşüncenin arkasındayım. Eğer böyle bir karakteri oynarken birden bire izleyici bir an bile olsa o karaktere sempati beslediğini görürse "Ben şimdi bu adama neden sempati duyuyorum, bu iğrenç bir adam?" derse asıl çatışmanın, yaratmak istediğimiz etkinin oradan çıkacağına inanıyorum. Bu karaktere kendi ölçüleri içinde hak vererek var etmeye çalışıyorum. Çünkü o yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyor. 'Ali' kendine dair en ufak bir şüpheye düşmüyor. Benim de temel derdim bu şüphesizliğini ortaya koyarak onunla ilgili çatışmayı daha da ortaya dökmek.

'Gülperi'de birlikte rol aldığınız deneyimli meslektaşlarınızdan edindiğiniz en önemli öğreti ne oldu?

Birçok sanat dalında ve oyunculukta bir şey öğrenmenin deneyimle alakalı olmadığını düşünüyorum. 'Gülperi' özelinde kısa bir süredir birlikteyiz, çok fazla paylaşımımız olmadı fakat öğrenmeye açıksanız - ki tamamen öğrenmeye açık olmanız gerekir - bunun beraber iş yaptığınız meslektaşınızın deneyimiyle ya da yaşıyla çok alakalı olduğunu düşünmüyorum. Sizden çok daha küçük birinden de bir şey öğrenebilirsiniz. Kendi akranınızdan öğrenebilirsiniz. Ustalara saygımız tabii ki var ama öğrenmek kişinin kendisiyle ilgili bir süreç. Bir kedinin bakışından da mesleğinizle ilgili çok önemli bir şeyi öğrenebilirsiniz. Önemli olan öğrenmeyi istemek. Yeni oyuncu, yeni mezun, öğrenci meslektaşlarıma da onların dengi, eşiti olarak, onlardan deneyimli, büyük, küçük olarak değil, bir meslektaşları olarak önerebileceğim bir şeydir bu. Yaş hiçbir şeydir diyorum! Özellikle bu meslekte!

Oyunculuk üzerine bugüne kadar edindiğiniz en önemli öğreti ne oldu?

Öğrenmeye devam etmenin yanında iyi oyuncu olmak için önce iyi insan olmak gerekir. Samimi olmak gerektiği, bundan daha önemli bir şey düşünmüyorum açıkçası. Sıradan insanlar olduğumuzu fark etmek önemli, kendi deneyimimden bunu söyleyebilirim. Kahramanlar, Süpermenler, büyük insanlar değiliz. Bizler sıradan vatandaşız. Yaptığımız şey bir meslek, kahramanlık yapmıyoruz, sıradan vatandaşlar olarak sıradan vatandaşları canlandırıyoruz. Bunun bilincinde olmak sanırım oyuncu olmakta çok önemli diyebilirim.

Oyunculuk üzerine kurduğunuz en büyük hayal nedir?

Oyunculukla ilgili tek hayalim şu; sağlıklı olduğum sürece tiyatro sahnesinde olmak istiyorum. Tiyatro yapmaya devam etmek, bu alanda mücadele etmeye devam etmek istiyorum gücüm, nefesim yettiğince. Bunun dışında süreçte bakacağım. Tabii ki oynamak istediğim roller var fakat en temeli sağlıklı olduğum sürece tiyatro yapabilmeye devam etmek.

Gelecekle ilgili planlarınız nelerdir?

Bir sahil kasabasında kitaplarım, dizilerim ve filmlerimle yaşayabileceğim bir hayatım olması. Aynı zamanda istediğim zaman yurt dışına da gidebileceğim bir özgürlüğümün olması. Bu iki özgürlüğün elimde olmasını çok istiyorum. Yaşamaya devam edebilmek için sükunete ihtiyacı olan birisiyim. Bu özgürlüğümün olduğu bir hayat gelecekle ilgili en önemli hayalim, planım. Bunun için uğraşmaya devam ediyorum. Sevdiğim insanlarla, beraber olmaktan keyif aldığım arkadaşlarımla huzur içinde yaşamak, özgür bir yerde özgürce yaşamak istiyorum. En önemli planım bunun için mücadele etmeye devam etmek.

Bir oyuncunun canlandıracağı karakterler için olmazsa olmaz türünde hangi özelliklere sahip olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bir oyuncunun karakteri için olmazsa olmazı sağlıklı bir kafa ve sağlıklı bir beden en temelde bir oyuncunun olmazsa olmazıdır. Ki yaşadığımız coğrafyada elbette çok zor bu. Sağımızda solumuzda neler olduğunu hep beraber görüyoruz. Fakat aklımızı, ruhumuzu berrak tutmak için uğraşmak, bunun için de var olan sanatımıza sarılmak, okumak, düşünmek, hayata açık olmak, hayatı düşünmek, kendimizi düşünmek, kendimizi sorgulamak ve kendimize hep nefes alacak bir alan açmak çok önemli. Ancak bunu yaparak sağlıklı bir kafaya, ruha sahip olabiliriz. Kendimizi, etrafı fazla yargılamadan gerçeği, hakikati görmeye çalışarak yaşamak, aklımızın hep başımızda olması ve bizi taşıyan bedenimize de dikkatli ve özenli davranmak bu mesleği yapabilmek için olmazsa olmaz unsurlardan...

Tiyatronuz D22'yle yeni bir oyun çıkardınız. 'Hakikat, Elbet Bir Gün' hakkında neler söylemek istersiniz?

Tiyatro D22, konservatuvardan mezun olduktan hemen sonra 2013'de Can Kulan, Berkay Ateş ile birlikte kurduğumuz tiyatro. 'Hakikat, Elbet Bir Gün' yeni oyunumuz. Berkay Ateş yazdı, Serkan Salihoğlu yönetiyor. Gizem Erdem, Seda Türkmen, Can Kulan, Berkay Ateş ve bendeniz oynuyoruz. Oyunun hikâyesi bize çok da uzak olmayan distopik bir masal; bir gencin yolculuğunu anlatıyoruz bir mektup eşliğinde. Rengarenk bir dünyanın içinde bir gencin yolculuğunu anlatmak derdimiz. 13 Kasım'da Baba Sahne'de, 18 Kasım'da Zorlu PSM Stüdyo Sahnesi'nde, 28 Kasım'da Uniq Hall'de olacağız.

Siz aynı zamanda yazarlıkla da oldukça haşır neşirsiniz. İlk öykü kitabınız 'Günün O Belirsiz Vaktinde'nin devamı gelecek mi?

İlk kitabım 'Günün O Belirsiz Vaktinde' 2017'nin Mayıs ayında Can Yayınları'ndan çıktı. Bir süredir yazmakta olduğum öyküleri derleyip bir dosya haline getirip yayın evine vermiştim. Onlar da yayınlanmaya değer gördüler. Yazmaya devam ediyorum, yeni bir öykü kitabı için dosya hazırlıyorum, bitmek üzere. Kasım sonu Aralık ortası gibi yayın evine teslim edeceğim. Yazmak hayatımın temel uğraşlarından biri olarak devam edecek. Bir roman denemem var, başladım. Yazdığım iki film senaryosu var. Ben temel uğraşını okurluk olarak tanımlayan biriyim hayatta. Bunun yanında da yazmaya devam ediyorum. Sağlıklı olduğum sürece tiyatro sahnesinde olmanın yanında kalem kağıt başında olmak da var.