'Bu dizi dünyayı anlatıyor'

Güncelleme: 14 Kasım 2016 Pazartesi, 11:33:52

Oyuncu Onur Tuna, SHOW TV’nin sevilen dizisi ‘Cesur Yürek’ ile karşımızda. Ailesi, mahallesi ve arkadaşları için büyük bir mücadeleye giren, adalet arayan Ömer’

Uzun boylu, mavi gözlü, güzel gülen bir adam Onur Tuna. SHOW TV’nin yeni dizisi ‘Cesur Yürek’te Ömer karakterine hayat veriyor; inandıkları uğruna sonuna kadar gitmekten çekinmeyen ve kendi adalet anlayışını uygulamaktan geri durmayan bir cesur yüreğe... Ömer’in ailesine bağlı olması ve adalet duygusu, bu rolü kabul etmesindeki en önemli etkenler. Genç kızlar ona bayılıyor. Haksız sayılmazlar, masmavi gözleri ve doğal tebessümüyle oldukça etkileyici. Annesi Selanik göçmeni. Babası ve abisi matematikçi. Çanakkaleli. Liseyi Bursa’da okumuş, üniversiteyi İzmir’de. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun. Müjdat Gezen ve Ayla Algan başta olmak üzere farklı metot oyunculuklarıyla kendini geliştirmiş. Voleybol ve basketbol oynamış bir dönem. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı’nda bir buçuk yıl eğitim almış. Sesi çok güzel, gitar çalıyor, besteler yapıyor. Bunu profesyonel bir ortama taşımak gibi bir amacı henüz yok; kendini “dört duvar arası müzisyeni” olarak tanımlıyor. Oyunculuk onun için hep ilk sırada. Bu uğurda savaştığını söylüyor. 5 günde 190 dakikalık bir dizi çekmenin de bir tür savaş olduğunu ve tüm gücünü oyunculuğunu geliştirmeye harcadığını anlatıyor. Şanssızlık bu ki, diziye başlamadan oyuncularda çok görülen bir ses hastalığı olan ‘spazmodik disfoni’ teşhisi konuldu. Kısa bir süre önce sesinden operasyon geçirdi. Şimdi daha iyi. Küçük ama mutlu olduğu samimi bir arkadaş çevresinde yaşıyor. Aşk söz konusu olduğunda ise kendini delidolu ve kıskanç olarak tanımlıyor. Sahiplenilmeyi, merak edilmeyi herkes gibi o da seviyor. Aynı zamanda aşkın bir takıntı olduğunu ve ne kadar yoğun başlasa da bir süre sonra dengeye oturduğunu söylüyor. Onur Tuna ile hayatını, oyunculuk macerasını, sağlığını ve aşka bakışını konuştuk. Keyifli çekimin kamera arkası HT Dokun’da... 

 

Ömer İstanbul’da bir balıkçı mahallesinde yaşıyor, askerden döndüğünde mafyanın mahallenin huzurunu kaçırdığını fark ediyor ve buna kayıtsız kalmıyor...

Ömer bir balıkçı, askerden döndüğünde bulundukları limanda mafyatik olayları görüyor ve bunları düzeltmek için kişisel bir savaşa başlıyor. Bu savaş, ucu daha güçlü insanlara dayanıyor. İster istemez Ömer’i bir oyunun içine çekmeye çalışıyorlar. Adalet kavgasını verirken bu büyük oyunun içine girmekten korkmuyor. Ömer, ailesine bağlı, mahalle delikanlısıyken daha büyük oyunlarla birlikte, paranın da gücüyle başka bir dünyaya açılacak. Adaleti aile için değil ülke için oluşturmaya çalışacak.

Kendi doğruları üzerine giden bir karakter ama karşısında büyük bir güç var. Karakteri çıkartırken zorlandın mı, sana nesi cazip geldi?

Hikâye doğru başlıyor, doğru bitiyor. Karakterler birbirine bağlı. Okuduğumda bütünü beni ilgilendiriyordu. Ömer’in ailesine bağlı olması, adil yapısı ve karakterin önde durması beni cezbetti.

Yıllar sonra mahalleye avukat olarak dönen Berrrin de (Rüveyda Öksüz) Ömer’in yanında yer alıyor.

Ömer’le Berrin’in zıt hayatları var. İkisi de adaletle ilgili ama adalet anlayışları farklı. Berrin hukuki yolları kovalayan biri, Ömer ise hukukun bu konuda yeterli olmadığını düşünüp kendi kurallarını da oyuna dahil ediyor. İllegal durumlara mecbur bırakıldığında, bundan korkmayan biri.

 Adalet kavramını nasıl hayata geçirdiğimiz önemli...

Birilerini öldürmekle bunu bitiremezsiniz. Birisi bir diğerinin boşluğunu doldurur. Ama kötülere adaleti öğretirsen ve buna inandırabilirsen doğru bir güç elde edersin. Ömer’in amacı da bu.

Fragmanda “Bu âlemde kural da, kral da benim” diyor Ömer. Senin hayatta uğruna savaşacağın şeyler neler?

Evet, iddialı bir cümle. Hayatta benim için önemli ailem, yeğenim, dostlarım var. Onlar için her şeyi yapabilirim. Zaten bir şey uğruna savaşıyorum. 5 günde 190 dakikalık dizi çıkarıyoruz, dolayısıyla burada bir savaş var zaten. Gücümü buraya harcıyorum.

Karşısına mafyayı, derin devleti alan biri Ömer yani bir cesur yürek. Sen kendini hangi konularda cesur görüyorsun?

Dünya düzeni o kadar değişti ki, güvensiz, bencil bireyler olduk. Hepimiz bir adım atmadan önce bakan, görmeye çalışan, sorgulayan insanlar olduk. Dolayısıyla hiç düşünmeden gözümü kapatabileceğim ailem ve onlar kadar yakınlarım. Onun dışında her şeye ufak da olsa bir paranoya ile yaklaşıyorum.

Bir olaya fayda sağlamak ile aileye sadık kalmak konusunda bir kırılma yaşıyor Ömer. Bazen bu tip durumlar yaşayabiliyoruz. Senin için çok keskin bir kırılma var mı?

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde iktisat okudum. O dönem oyunculuk yapmak istediğim için oyunculuk eğitimi de alıyordum. Bir taraftan akademik anlamda ailemi tatmin etmem gerekiyordu bir yandan da hayallerimin peşinden koşmaya çalışıyordum. Bu benim için bir ikilemdi aslında. Hedeflerime ulaştıkça ve başarılı oldukça ailem de buna inanmaya başladı. O ikilem tek düzlem üzerinde ilerlemeye başladı.

Baban ve abin matematikçiydi ve senin de akademisyen olmanı istediler. Peki onları oyuncu olman konusunda ikna etmekte zorlandın mı?

Hiç savaşmadım. Öyle bir ailem yok. Babam kartlarını hep açık oynar. Akıllı bir birey ve eğitimli bir insan olduktan sonra her mesleği yapabilirsiniz. Ailemin istediği akademik eğitimi aldım, onlar da bana inandı ve güvendi.

Gerçek eleştirilerini sunarlar mı yoksa üzülme diye alttan alırlar mı?

İş bittiğinde onları arayıp “Nasıldı, neler gördünüz?” diye sorarım. Eleştirilerini dinlerim. Annem ve babam alttan alır ama abim almaz. Abimin misyonu bu oldu bizim hayatımızda. En son noktada bana bağıran, konuşan, uyaran kişiydi. Babam sakin, annem zırdeli polistir. Ama mutlulardır.

 

‘BİR ŞEYLER VAR Kİ TERCİH EDİLİYORSUN

 Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Çocukluğum Çanakkale’de geçti, liseyi Bursa’da okudum. Yaramazdım ama derslerim iyi olduğu için ses çıkarmazlardı. Komşuları korkuturdum, cam kırardım, kavga ettiğim zamanlar olurdu, derslerden atılırdım. O yaştan beri inandığım bir Onur var, o bana bir şeyler kattı. Belki de o yaramazlıklar beni bugün olduğum noktada tutuyor.

Sokakta oynayabilen şanslı çocuklardandın yani...

Evet. Şimdi parklarda teyzeler var, çocuklar bilgisayar başında. Parklar, sokaklar boş. Çocuklar aileleri tarafından steril yaşamaya alıştırılırken aslında çok şey kaybediyorlar. Çocuklar iyi okullarda okuyabilirler ama otobüste bir yaşlı gördüklerinde yer vermeleri gerektiğini de bilmeliler.

 Oyuncu olmayı ne zaman istedin?

İlkokulda tiyatroda İbiş’i oynamıştım. O günden beri seviyorum. Müzikle de uğraşıyorum zaten. Annem hep bana, “Oğlum seni masa başında hayal edemiyorum” derdi. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı’nda 1 buçuk yıl eğitim gördüm. İzmir’deki Müjdat Gezen’de tiyatro eğitimi alıp İstanbul’a gelince de Ayla Algan ve Craft’ta devam ettim ve oyunculuğa başladım.

İlk set gününü hatırlıyor musun?

Çok iyi hatırlıyorum, 25 yaşındaydım. Daha set kurulmamıştı, gidip bir yere oturup, bir buçuk saat kalkmamıştım, “Duyguyu oturtmalıyım, sete alışmalıyım” diyordum kendi kendime.

Farklı metot eğitimlerinin yolunu bulmanda ne gibi katkıları oldu?

Hamlet’i üç bin kişi oynar, hepsi de farklıdır. Ve onların hepsi de iyi oyuncudur. Bu aynı metni yorumlamayla ilgilidir. Metotlar size duyguyu bulmayı, sahneyi analiz etmeyi, durumu kontrol etmeyi, imajinasyonu öğretir. Siz yorumlayıp öz bir şey çıkartırsınız.

 Sence yönetmenlerin aklında nasıl kalıyorsun?

Bazen dünyanın en iyi oyuncusunu beğenmeyenler çıkabiliyor. Yaptığım işten keyif alıyorum. Bunu bildiklerine eminim. Yönetmen menajerimi arayıp “Onur gelsin” dedi. Bu tercih edilmektir. Bir şeyler var ki tercih ediliyorsun. Oyuncu kendini beğenmez. Ben sürekli eksik buluyorum. Her bölüm daha iyi oluyor. Bizde birbirimize alışıyoruz, set oturuyor. Dolayısıyla bu bir maraton. Bu maratonda yorulmayan bir at olduğumu düşünüyorum. 

‘Rüveyda ile iyi giden bir enerjimiz var’

Rüveyda Öksüz ile nasıl bir çift oldunuz?

Rüveyda çok tatlı, iyi niyetli ve çalışkan bir kız. Çok iyi geçiniyoruz. Bu da sahnelerin iyi olacağı anlamına geliyor. Zaman içinde birbirimize ısındıkça sahnelerin dinamiği ve duygusu artacaktır.

Bir hikâye istediği kadar iyi olsun partnerler arasındaki uyum ekrana direkt etki eden bir ayrıntı. İyi uyum sağladınız. Peki senaryonun üzerinden geçer misiniz, tartışır mısınız?

Mutlaka konuşuyoruz. Bazen canım sıkılıyor, yönetmeni ya da senaristi arıyorum. Dertlerimi anlatıyorum, bazen dinliyorum, bazen değiştiriyoruz. Enerji bu şekilde oluşuyor. Kendi aramızda bu tarz etütlerimiz var. Sahneler böyle iyiye gidiyor.

Rüveyda ile karavanlarınızın arasından bir fotoğraf çekip paylaştın, çok şekerdi. Çok bekliyor musunuz sette?

Genellikle ben sette oluyorum. Rüveyda haftada bir ya da iki gün geliyor sete. O günler de neşeli geçiyor, gülüyor, eğleniyoruz, sürekli prova yapıyoruz.

Birlikte paslaşacağın kadın oyuncudan ne gibi beklentin olur?

Olayı akışına bırakmak gerekir. Eğer bir şey için gayret ederseniz arkada kalırsınız. İyi giden bir enerjimiz var.

Sence ‘Cesur Yürek’ bu sezon ekrana nasıl bir soluk getirecek?

Dizilerde oynayan pek çok arkadaşım var, herkes mutlu olsun ama çekilen dizilerin aksine bir iş var ortada. Hızlı gidiyor, aksiyon var. Politika, aksiyon, aile ve mahalle ilişkileri var. Bunları daha gerçekçi aktarıyor, politik, hiyerarşik ve feodal durumla harmanlıyoruz. Dünyada dönen olayları izletiyoruz. Lokal aile işi değil, geniş bir perspektif var. Boşluk dolduracağını düşünüyorum. Adaletin iki yüzünü anlatacak. Hem hukuki boyutunu hem de yeterli olmadığı boyutlarda insanların nasıl çözümler ürettiğini gösterecek. Bu zaten hayatta yaşadığımız dilemma. Yaptığımız şeyden mutluyuz ve arkasındayız.

‘İKİMİZİN GÜLÜMSEMESİ DE AYNI DİLDE’

Sesine spazmodik disfoni hastalığı teşhisi konuldu ve dizi çekimleri başlamadan ses tellerinden bir operasyon geçirdin, şimdi nasılsın?

Evet, yorgunluk, travmatik ve psikolojik bir durumdan oluyormuş. Şimdi daha iyiyim.

Bir gün uyandın sesin mi kısıldı?

Zaman içerisinde zihnim beni bir yere doğru itmeye başladı, hatırlamıyorum bile. Bir an da böyle buldum kendimi. Daha iyiye gidiyor ama ilk bölümde sesim beni çok zorladı. Geçmeyen rahatsızlık yok. Birçok oyuncunun başına gelen bir hastalıkmış. Benim için tek aksilik iş devam ederken olmasıydı. O beni biraz üzdü ve oyunlara yansıdı.

 

‘OYNAMA, OL’ DERLER, BU ÇOK ÖNEMLİ

Fotoğraf çekiminde de duygu geçişlerini kolay verebildin. Çekimlerde de böyle hızlı ve pratik misin?

Alışıyorsunuz. Beş duyu var. Gülümsememiz de aynı dilde. Buna inandığınız sürece o geçişleri yaparsınız. “Oynama, ol” derler, bu çok önemlidir.

Özel hayatında oynadığın durumlar oluyor mu?

Genelde dostlarımlayım ve bu onlara hiç sökmez. Aileme zaten sökmez. Beni bilen biliyor. Onların yanında olmam gerektiği gibiyim. Oynayamam zaten, ayıp.

Dostlukların ne kadar eski? Yeni insanlar tanımayı sever misin?

14 senedir neredeyse her gün beraber olduğum bir arkadaş grubum var. 20 yıllık dostluklarım da var. Yeni insanlarla tanışmayı severim ama hayatıma dahil etmem uzun sürer.

Arkadaşlarına seni sorsam bana ne derler?

“Deli, yaramaz, korkusuz ve vefakâr” diyebilirler.

Kendinde törpülemeye çalıştığın yönlerin var mı?

Bir anda parlayıp bir anda duruluyorum. Bunu yenmeye ve olayı idrak eden bir adam olmaya çalışıyorum, daha başaramadım. Biraz da depresifim ama genel hatlarıyla mutlu olmayı hedefleyen biriyim. 

‘Dört Duvar Arası Müzisyeniyim’

Oyunculuğunun yanı sıra müzisyensin. Peki senaryo yazıyor musun?

Evet, bir tane hikâyem var, küçük bir kız çocuğuyla ilgili, ağır bir hikâye. Tretman halinde henüz.

Ses eğitimin var, müzik tarzını merak ediyorum, bestelerin var mı?

14 senedir gitar çalıyorum. Yazıyorum, besteliyorum, 70 tane bestem var ama 15 tanesine güveniyorum. Dört duvar arası müzisyeniyim. Mesleğimden memnunum. Bu yolda ilerlemek istiyorum. Müzik bir hobi ama ilerleyen zamanlarda daha iyi hissettiğimde internet üzerinden belki yayınlarım.

Bestelerini vermeyi düşünür müsün?

Hayır, gerekirse evde söylerim.

Hep böyle sakin bir insan mısın?

Hayır. Yalan söylendiğinde, birileri olmadığı gibi davrandığında zihnim onu deşifre edebiliyorsa geriliyorum ve üzülüyorum.

İnsanlar sana yakışıklı bir adam olduğun için mi bakıyorlar yoksa ekrandan tanıdıkları için mi?

Sanırım artık oyuncu olduğumu biliyorlar, insanların yüzlerinden beni tanıdıklarını anlıyorum.

Hayallerin neler?

Sevdiğim bir laf var; “Uyanacağın günü planlamaktansa uyandığın günü iyi koordine et.” Hayatta bazı şeyleri planlıyorsun olmuyor. Gün içinde birkaç işi bile halledemiyoruz. Hayal kurarım ama hırs değil bu. Günümü iyi koordine ederim. İnsan ölene kadar her şeyi tadacak; aldatılmak, aldatmak, acı çekmek, acı çektirmek, sevmek, sevilmek... 

KISA KISA...

  • Çocukluk oyuncağı abaküs.
  • 14 senedir İstanbul’da yalnız yaşıyor.
  •  Bir gece sokakta yürürken peşine takılan ve o gün bugündür ayrılmadığı 4 yaşında tekir bir kedisi var.
  • “Ayakkabı manyağıyım” diyor, 100 çift ayakkabısı var.
  • Diziden ilk kazandığı parayla arkadaşlarını yemeğe çıkarmış ve evine televizyon almış.
  • Beşiktaş’ta oturuyor ve ‘çarşı’nın samimiyetini seviyor.
  • Diş hekimi dostları var, birlikte konsere gitmeyi ve evde bilgisayar oyunu oynamayı seviyorlar.

MERAK EDİLMEK İSTERİM, YOKSA NEDEN İLİŞKİ YAŞAYAYIM

Âşıkken nasıl biri oluyorsun?

Delidolu ve kıskancım. Ama bu “Bunu giyemezsin” tarzında değil. Bunu daha tatlı yollarla yapan biriyim. Bir kadın da bence bunu ister. Sahiplenilmek, merak edilmek... Ben de öyleyim, merak edilmek isterim yoksa neden ilişki yaşayayım ki? Birinin beni sahiplendiğini bilmek güzel. Gerçek sahiplenme varsa biraz fedakâr olman gerekiyor. Kolay değil ilişki yaşamak. O yüzden izole olman gerekiyor. İnsanlar birbirini yanlış algılıyor. Bunun ilişkiye zararı var. Aşk bir takıntıdır. Dokunduğun, birlikte uyuduğun, vakit geçirdiğin, hormonlarınla yaklaştığın birini alışkanlık haline getirirsin. Aşk başta yoğun başlar sonra dengeye oturur. O an aşkın bittiğini düşünmek büyük hata. Olay dengeye oturuyor, biten bir şey yok. Bitse zaten herkes birbirinden gider.

Oyuncu Seda Güven ile birliktesiniz. O resim yapıyor, senin ilgi alanın müzik. Sanatsal üretimlerinizde birbirinizi motive eder misiniz?

Evet, o resim yapıyor. Hatta evimin bir odasında yaptığı bir resim asılı. O bazen “Balkona çıkıyorum, bir şeyler karalayacağım” diyor. Ben elime gitarı alıyorum, öyle vakit geçiriyoruz.