‘Acı Aşk benim için devrim olacak’

Güncelleme: 27 Aralık 2015 Pazar, 14:15:13

Başarılı oyuncu Selin Şekerci, Show TV’deki ‘Acı Aşk’ta bugüne kadar canlandırdığı rollerin dışında bir karaktere hayat veriyor. Şu aralar Sude’yle yatıp kalkan Şekerci, şimdiye kadar kimseye açmadığı kapılarını HT Pazar’a açtı

“Acı Aşk” dizisinin Sude’si olarak bugüne kadar canlandırdığı tüm rolleri ters yüz edecek Selin Şekerci. Oyunculuk hayatındaki ilk evrilme desek yanlış olmaz. Çünkü izleyici onu hep deli dolu, çılgın kız olarak tanıdı. Yaşı büyüdü ve artık başka rollerde de başarılı olabileceğini göstermenin zamanı geldi. “Acı Aşk” onun için bu anlamda ayrı bir öneme sahip. Rolü için çok çalışıyor, kafa yoruyor. Dışarıdan güçlü görünse de kırılgan ve güçsüz tarafları olduğunu söyledi röportajımız sırasında. Ve aslında belki de ilk kez bu kadar açık sözlü oldu hayatına dair. Karşınızda güzel oyuncu Selin Şekerci.

 

Yıl biterken yeni projeyle karşımızdasın, hayırlı olsun.

 

 

Evet, aslında bu sezona dair böyle bir planımız yoktu. Sude’den bahsettiklerinde açıkçası biraz korktum, riskli bir roldü. İzleyici beni sevimli ve deli görmeyi sevdiği için, kırmak istediğim bir duvar vardı. Çok güzel, geniş, bir sürü şey gösterebileceğim bir rol. Üzerine çok düşünüyorum. Acı Aşk, Bad Love’ın uyarlaması. Klişeler örgüsü gibi duruyor ama o kadar güzel yazılmış ki, biraz da hikâyenin dışına çıkılmış.

 

Dizinin fragmanında “Aşkın darmadağın ettiği hayatları anlatıyor” deniliyor. Sude bu aşkın neresinde duruyor?

 

 

Aşkın tam göbeğinde duruyor, hatta göbek deliği Sude. Zengin bir ailenin kızı. Her şey önüne serilmiş ama kimsenin görmediği yaraları var. Ailesiyle büyümüş ama baba, anneyle ilgili değil. Anne de hırslarıyla yaşayan bir kadın. Dolayısıyla Sude, sevgi gösterilen bir kız olmamış. Hayatında bir tek kocasını çok sevmiş. Babasına “Ben bu adamla evlenmek istiyorum” demiş ve o da bir şekilde onu Bulut’la evlendirmiş. Ama Bulut âşık olarak evlenmemiş. Sude, sevgisine karşılık alamıyor, hezeyanları da kuvvetli biri. Bulut başka bir kıza âşık oluyor. Sude, bu durumu kabul edebilecek durumda değil, çünkü kimsesi yok.

 

Karaktere hayat verme aşaması senaryoyu okuduğun anda mı, çekim zamanı mı oluyor?

 

Okuduğumda karakter kafamda dönmeye başlıyor. Dışarıya ne kadar yansıyor farkında değilim. Asıl karakterin çıktığı zaman, kayıt anı. Kendi kendime mimikler uydurmuş oluyorum. Bunları sonra fark ediyorum. İçsel bir çalışma durumu oluyor. Evde de Sude miyim, bilmiyorum. Olabilir, çünkü bizimkisi hastalıklı bir meslek.

 

Eldivenlerini rol için aldığını söyledin. Kostümüne uygun aksesuvarı kendin mi alıyorsun? Bunun için bir ekip yok mu?

 

Var. Çalışma sürecinde o kadar çok şey düşünüp not alıyorum ki, telefonumda bir sürü styling notu oluyor. Sude kloptoman. Dolayısıyla eldiveni de bence farkında olmadan delili yok etmek için takıyor yani sadece stili olsun diye değil. Ben her şeye bir anlam yüklüyorum. Biraz da dramaturjik açıdan yaklaşıyorum role.

 

Bu çok güzel bir şey...

 

Evet, o beni ayakta tutuyor. Her rolümde aynı şey olur. Kendime alışveriş yapmaktan çıkıp canlandırdığım role göre bir şeyler alıyorum. Aslında farkında olmadan role hazırlık yapıyorum. Güzel bir ekibimiz var ama katkıda bulunmak benim de, onların da, yönetmenin de hoşuna gidiyor. Dünyanın en çok para harcayan şirketiyle de çalışsan o detaylar olmayınca olmuyor.

 

Ayrıca o yoğunlukta stil asistanı bu ayrıntıları kaçırabilir.

 

Evet, çok normal çünkü sadece benimle ilgilenmiyor. İlk işimden bu yana canlandırdığım rollerin dikkat çekmesini sağlayan en önemli şey taktığım aksesuvarlar ve giyim tarzım oldu. Bunlar seyirci tarafından özdeşlik kurulan şeyler. Doğru yaptığında karakteri daha çok yansıtıyorsun. O da benim görevim.

 

Daha önceki rollerin için satın alıp sonrasında hiç kullanmadığın şeyler var mı?

 

Önceki rolüm için bir sürü uyku gözlüğü ve yüksek topuklular almıştım. Şimdi Sude’ye takılar, şapkalar alıyorum. Evde hiç kullanmadığım bir koleksiyonum var. İşe yarıyor. Belki ilerde bir oyun yaparım orada kullanırım.

 

Bu sezon kahvaltıya dahi topuklu ayakkabıyla inen, full makyajlı karakterlerin olduğu diziler izledik.

 

Bu bahsettiğimiz sınıftaki insanlarla aynı yerde oturup yemek yerken farkettiğim bir şey var ki, aslında o kadınlar normal hayatında o kadar da stiletto giymiyor, üzerlerinde pullu payetli şeyler görmüyorsunuz. Sade şıklıktan yanalar ve evde kahvaltıya öyle oturmuyorlar. Ben de bu durumu biraz sahte buluyorum. Dizi yaparken unuttuğumuz şey, aslında onların da normal bir hayat yaşadığı sadece biraz daha fazla paraları olduğu. Bu sette Çağatay Hoca, “Bu insanlar çok şık olmasın kahvaltıda” diyor. Dizide güzel ev ve arabalar göreceğiz ama insanlar “Bu insanlar da bizim gibi” diyecekler. Bu beni heyecanlandırıyor.

 

 

‘BEN HEP SEÇİLMİŞ OLDUĞUMU HİSSEDERDİM’

 

İzleyici seni hep deli dolu, çılgın rollerde izledi. Bu rolle artık büyümüş bir Selin var karşımızda.

 

Fanlarım küçük yaşta. Onların alıştığı bir rol olmayacak izledikleri ama alışacaklar. Yaşım büyüyor artık, başka şeyler de oynamak istiyorum. Bu benim için devrim olacak hem onlara hem de yetişkin izleyiciye başka bir şeyi kabul ettirmiş olacağım. Büyük bir risk ama oyunculuk böyle bir şey. Hazırladım kendimi. Bence Sude’yi çok sevecekler.

 

Fanlarınız size tutkuyla bağlı, sizi seviyor, örnek alıyorlar. Senin hayatta tutkuyla bağlı olduğun şeyler var mı?

 

Birilerine çok hayranlık duydum, beğendim, takip ettim ama hiç bu kadar yüksek boyutta bir şey yaşamadım. Küçük yaştan beri tiyatro yaptığım için ünlülerle bir arada bulundum. Yüzlerine ne sürüyorlar, nasıl davranıyorlar, sahneye nasıl hazırlanıyorlar bakabildim. Kafalarında kurduğu hayal dünyasında biz özel kişileriz. Ben hep böyle bir ortamda olduğum için onları anlamam çok güç. Benim de Zuhal Olcay’ı sahnede izlerken başım dönerdi. Ama posterini astığım biri olmadı. Belki size saçma gelecek ama ben hep seçilmiş olduğumu hissederdim. Yaptığım şeyle beni birileri fark edecek ve bununla ilgili bana soru soracaklar gibi düşünür, küçükken kendi kendime röportajlar yapardım.

 

Ne sorardın kendine?

 

“Çok iyi oynuyorsunuz. Bunun sırrı ne?” gibiydi sorularım. Şimdiye kadar şükür ki, oyunculuğumla ilgili kötü bir tepki almadım.

 

“Melekler Korusun” dizisinden itibaren melekler seni korudu yani...

 

Kariyer planlamasında elbette hatalarım oldu. İlk işimde iyi tepkiler alıp köşe yazarları benimle ilgili güzel şeyler yazdığında çıtayı yükseltmek adına yanlış karar verdiğim oldu. Oyunculuğa doğru baktığımı, rol için çok uğraştığımı düşünüyorum. O yüzden şimdiye kadar geri dönüşler iyi oldu. 5 yaşında yaptığım röportajların meyvelerini yavaş yavaş almaya başladım. Adımı söylediklerinde “Aaa ne güzel kız” demiyorlar “O kız çok iyi oynuyor”u duyuyorum ve bu en büyük ödül.

 

Bu sektör sana ne öğretti?

 

Güvensizliği. Etrafımda çok az insan var, onlarla çekirdek bir aile gibiyiz. Ben herkesi kendi gibi gören, açık yaşayan, her hissettiğini söyleyen biriyken iyice kabuğuma çekildim. Bundan mutsuz değilim. Gerçek arkadaşlarımla mutlu bir hayatım var, düzgün yaşıyorum, işimi yapıyorum, yatağa rahat yatıyorum.

 

Güveninin kırıldığı anlarda oyunculuğa devam etmende seni ne teşvik etti?

 

İstesek de normal bir hayat yaşayamıyoruz, sokakta şarkı söyleyerek dolaşamıyorum ya da “Hadi bir çılgınlık yapalım” diyemiyorsunuz. Hep etrafa bakmak zorundayız. Bunu sorguladığım çok zaman oldu. Ama daha iyi yapabileceğim bir şey yok.

 

Ne tarz dizileri izlemekten hoşlanıyorsun?

 

Hemen hepsine bakıyorum. Eğer bu sektördeysen izleyeceksin. Bir sürü şeyi izleyerek öğrendim. Kendimi izleyemem, çok utanıyorum. Ama başka dizilerde bir sürü şey keşfedebiliyorum. “En kötü” diye bahsettiğimiz işte bile güzel bir nokta yakalayabiliyorsun..

 

Kendini güçlü bulur musun?

 

Dışarıdan güçlü görünüyorum ama Selin’e sorarsanız çok kırılgan ve güçsüz tarafları var. Dışarıya karşı çok duvarlarım var, herkes beni anlayamaz. Evde kendimleyken çok ağlarım.

 

‘DIŞARIYA KARŞI ÇOK DUVARLARIM VAR’

 

Hayatın film olsaydı ne tarz olurdu?

 

Büyük bir klip gibi olurdu. Büyürken komik hikâyeler yaşadım ama kolay şeyler de yaşamadım. Komedisi bol olur ama çok da ağlatacak tatlı bir dram olurdu. İçinde güzel şarkılar barındıracağı da kesin.

 

Arka fon müziği ne olurdu?

 

Eskiden kitap okurken mutlaka müzik de dinler, o hikâyeyi kafamda çekerdim. O zamanlar kulağımda Feridun Düzağaç vardı. Onu çok seviyorum. Tanışma, arkadaşlık kurma şansım da oldu. Çok değerli bir insan. Kırılgan ve naiftir ya şarkıları, benim hayatıma çok uygun gibi geliyor. Dışarıdan çok duvarlı gözüktüğüm için belki o duvarları kırabilirdi o şarkılar.

 

‘ÖZGE'NİN KORUMACI TAVRINA KENDİMİ BIRAKTIM’

 

Hayatındaki rol modelin kim?

 

Annem benim için çok önemli. Hayatımda olduğu günden bu yana Kaan’ı (Taşaner) da oraya koyuyorum. Bir de Özge’yi (Özpirinçci) baz alarak düşünürüm. “Özge olsa burada ne yapardı?” derim. Bunu ona söylediğimde gözleri dolmuştu. Biz çok yakın arkadaşız. O hayata doğru ve pozitif bakan biri. Benim için çok değerlidir.

 

Bunu böyle ifade edebiliyor olman ne güzel. Sizin sektörde böylesi dostluklar kolay kurulmuyor.

 

Öyle çünkü aynı jenerasyonuz, aynı kast ve yaş grubundayız. Birbirimize karşı egolu olmadık. Sağlam dostluk kurabilmemizin temeli o. Birbirimizin işini hiç sorgulamadık, kıyaslamadık. Bir projede Özge yapamazsa “Benim programım uygun değil, bir de Selin Şekerci’ye sorun” der. Ben de aynı şekilde. Kendi kendine evrilen bir arkadaşlık oldu ve güven sağladı. Ben çok zor bir insanım, kendimi zor açarım. Özge beni sarmaladı. Onun korumacı tavrına ben de kendimi bıraktım.