"Televizyonda komedi yapmayı çok özlemiştim"

Güncelleme: 10 Haziran 2018 Pazar, 11:04:59

Yakında ‘Meleklerin Aşkı’ adlı diziyle Show TV ekranında izleyiciyle buluşacak olan Didem Balçın, diziyle ilgili merak edilenleri anlattı.

Didem Balçın... İçi gözlerinden güzel, cıvıl cıvıl, ışıl ışıl bir insan... disiyle temeli tiyatroya dayanan bir dostluğumuz var, anlayacağınız çok sağlam. Her buluşmamızda uzun tiyatro konuşuruz, bu kez sohbetimizin merkezinde tiyatronun yanı sıra yakında SHOW TV’de izleyiciyle buluşacak olan dizisi ‘Meleklerin Aşkı’ da var. Ersoy Güler’in yazıp yönettiği, çın’ın Oya Başar, Gülper Özdemir, kay Hardal ve Toygan Avanoğlu gibi isimlerle birlikte rol aldığı dizi, izleyiciyi hem güldürecek hem de eğlendirecek sıcacık bir aile komedisi... Buyurun Didem’den dinleyelim dizinin hikâyesini ve hayatındaki diğer renkleri... 

‘Meleklerin Aşkı’yla başlayalım. Tiyatro ve sinemadan sonra seni ekranda da bir komedide izleyecek olmanın heyecanını yaşıyorum Didem. Sen neler hissediyorsun?

Aynı heyecan ve mutluluk bende de var. Ekranda rol aldığım son komedi ‘Sevgili Dünürüm’dü ve üzerinden çok yıllar geçti. Televizyonda komedi yapmayı çok özlemiştim, o yüzden ‘Meleklerin Aşkı’nın bir parçası olmak benim için çok değerli. 

‘ÇOK BİZDEN BİR HİKÂYE’

Dizi bir aile komedisi. Ekranda örneklerine çok az rastlıyoruz artık ne yazık ki...

Maalesef... ‘Meleklerin Aşkı’ çok bizden bir hikâyesi olan, sıcacık bir aile komedisi. Yazarımız ve yönetmenimiz Ersoy Güler bir cevher, inanılmaz bir enerjisi ve yeteneği var. Ne çekeceğini biliyor, oyuncuyu tanıyarak yazıyor, oyuncunun komedisini keşfettikçe rolü daha güzel hale getiriyor. Kendisini hayranlıkla izliyor ve gerçek bir ekip işi çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum. 

Nasıl bir karakteri canlandırıyorsun dizide?

Canlandırdığım Melike bir diş doktoru. Necmettin adında bir eşi ve 3 çocuğu var. Annesi Rukiye ve kız kardeşi Melek de onlarla aynı evde yaşıyor. Rukiye’yle Necmettin’in arasında sürekli bir çatışma var. Melike bir yandan kocasını çok seviyor, bir yandan da tek zaafı olan annesinden çekiniyor. Herkesi idare eden bir noktada. Zamanında kocasının kıskançlığı yüzünden bıraktığı mesleğine, eve maddi olarak katkıda bulunacağını söyleyip Necmettin’i ikna ederek geri dönüyor ve kıskançlık artıyor.

‘Çakallarla Dans 5’ de geliyor...

Evet. Senaryoyu okuyunca ekipçe çok heyecanlandık, çok tatlı olmuş. Okuma provası yaptık, temmuzda çekimlere başlayacağız. İnşallah aralık ayında da filmimiz vizyona girecek.

‘DEĞİŞTİRME GÜCÜMÜZ VAR’

Filmle özdeşleşen “Hastasıyız dede” cümlesi var ya; doğum gününde dostlarından, sevenlerinden KAÇUV için bağış topladın. Senin gibi duyarlı insanların, sanatçıların hastasıyım...

Mert’le (Fırat) Bursa’ya turneye gittiğimizde davet üzerine onkoloji hastanesini ziyaret ettik. Orada 1.5-2 senedir çocuklarıyla birlikte hastanede olan aileler vardı ve hepsi çok dirayetliydi. Oysa ben yıkıldım. Sonrasında kendime çok kızdım “Niye o kadar güçsüzdüm? Niye onlara ‘Her şey güzel olacak’ diyemedim?” diye. Bu olayın üzerine Sertaç Taşdelen’le birlikte ‘İyilik Paylaş’ı kuran Şevin Ballıktaş, “Doğum günün yaklaşıyor, bir kampanyayla iyilik paylaşmaya var mısın?” dedi. Listede birçok STK vardı ama kanserli çocuklar için yola çıkmayı boyun borcum gibi hissettim. Sosyal medyada çok fazla sevenimiz var, hiç tanımadığımız insanlar bize çok büyük sevgiler besliyorlar. Bu sevgi çocuklara gitsin, onlarla paylaşalım istedim ve çağrıda bulundum. 2 çocuk ve ailesine destek olacak paraya ulaşıldı. Herkese çok teşekkür ediyorum. Benim için zaten doğum günleri hep çok özeldir ama bunun mutluluğu bambaşka oldu.

Kötülükten şikâyet etmek yerine hepimiz iyilik adına bir minicik adım atsak zaten hayat da bambaşka olacak bence.

Aynen öyle. “Bahçe çok kötü durumda. Ben bu bahçeyi nasıl tek başıma düzeltebilirim?” demek yerine herkesin bireysel olarak elinden geleni yapması gerekiyor. Sen bir gül ek, ben bir gül ekeyim, bir süre sonra bahçe güzelleşir. Kimse “Benim küçücük katkımla, yatırdığım 10 TL’yle ne olacak?” dememeli. Ben çıkarsız iyilik yapan insanların hastasıyım. Evet dünyada çok fazla kötülük ve kötü insan var ama hepimiz öyle olmak zorunda değiliz. Değiştirme gücümüz var, harekete geçersek bu tabloyu değiştiririz. Özellikle oyunculara, sanatçılara sesleniyorum; lütfen iyilik paylaşalım.

‘BÜYÜDÜKÇE İÇİ GÜZEL OLANI BEĞENİYOR İNSAN’

Aşktan da konuşalım biraz. “Hayatıma giren adam babam gibi olsun” demiştin bana. Biraz açar mısın bu cümleyi?

Lisedeyken filan dışını beğendiğimiz insanlar bize güzel ya da yakışıklı geliyordu, büyüdükçe içi güzel olanı beğeniyor insan. Babam benim için güven ve samimiyet demek. Aradığım da bu duygular. Aile olma duygusunu iliklerine kadar hissederek büyümüş bir çocuğum, o duyguyu çok seviyorum ve o duyguyu arıyorum.

‘Mutluluk kaynağım üretmek’

Tempona bakılırsa yazın pek tatil yapamayacak gibi görünüyorsun...

Haklısın ama şikâyetçi değilim. Bulduğum boşluklarda denize gireceğim. Benim için mutluluğun kaynağı üretmekten geçiyor. Bir gün boş otursam “Ya hep böyle olursa?” diyorum. Üretmezsem depresyona girerim. 6 yaşındayken ailemin yönlendirmesiyle Ankara Radyosu Çocuk Saati’yle başlayan yolculuğum, sevdiğim işin okulunu okuyarak sürdü. Sevdiğim işi yapıyorum, bir de üzerine para kazanıyorum. Çok şükür, herkese nasip olmayacak bir şans bu!

Sadece şans demeyelim Didem, çok da büyük emek var işin içinde...

Öyle. Bugüne tırnaklarımla kazıyarak geldim. Hiç armut piş ağzıma düş durumu olmadı benim hayatımda. Geçmişte “Neden böyle? Çok sıkıldım” dediğim zamanlarda annem hep “Yavaş yavaş” derdi bana. Şimdi o yavaş yavaşın kıymetini anlıyorum ve bununla yaşamayı seviyorum.

 ‘Gerçek hikâyeleri yazmaya başladım’

Üretmek demişken; sosyal medyadaki paylaşımlarının altına çok derin, anlamlı sözler, alıntılar yazıyorsun. Kendin yazmayı düşünüyor musun, bir oyun mesela?

Şu anda bir kitap üzerinde çalışıyorum. Ben insanları dinlemeyi çok seviyorum. Bir insanın hayatını dinleyerek kendi hayatınızı değiştirme gücünü elde edersiniz. Yazdığım kitap da dinlediğim gerçek hikâyelerden oluşacak. Kahramanlarından izin alıyorum, isimlerini vermeden hikâyelerini paylaşacağım. Henüz yazma sürecinin çok başındayım, daha zaman var kitabın çıkmasına.

‘Birkaç yeni bebek geliyor’

Kurucularından olduğun DasDas Sahne’nin önümüzdeki sezon oyunları belli oldu mu?

İlksen (Başarır), Mert (Fırat), Volkan (Yosunlu) ve ben çok güçlü tekstler okuduk, okumaya da devam ediyoruz. Çok güzel sürprizlerimiz olacak. 3 oyun var; inan üçünde de ben oynamak istiyorum, o kadar heyecanlıyım. Biliyorsun açılış oyunumuz ‘Joseph K.’ için “Bebeğimiz” deriz. Şimdi birkaç yeni bebek geliyor.

‘DasDas Sahne Hepimizin’

DasDas ailesinin giderek genişliyor olması da beni çok mutlu ediyor. Tiyatromuzun birbirinden değerli isimleri çatısı altında buluşuyor, seyirci de bu yuvanın bir parçası olmanın tadını çıkarıyor.

Kötü oyun insanı tiyatrodan soğutur. Bir çizgi oluşturduk ve çabamız o çizgiyi daha da yukarıya taşımak yönünde. Biz DasDas Sahne’yi oyuncusundan seyircisine hepimiz için yaptık. Bir sahne kazanıldı ve o sahne hepimizin. Bu bahsettiğin birlik devamlı olsun, hep sürsün istiyoruz.

‘Sanat, insan ruhunun ihtiyacı olan bir doyum’

Dünyada çok fazla kötülük var dedik ya; bence bunun temel nedeni duygusal ve ruhsal açlık. Ve sanat bu anlamda çok değerli bir iyileştirici...

Kesinlikle. Sana slogan yaptığın “Tiyatro iyidir, iyileştirir” cümlesi için teşekkür borçluyuz. Tiyatro, sanat gerçekten iyileştiriyor. İnsanlar madem bu sloganı duyuyorlar daha çok oyun seyretsinler, daha çok kitap okusunlar, daha çok müze gezsinler, daha çok konsere gitsinler. Sanat yemek yemek gibi insan ruhunun ihtiyacı olan bir doyum. Sağlıklı ve mutlu yaşamak için ruhumuzun da doyması gerekiyor. Duygusal ve sanatsal açlık bizi hasta eder, ölüme sürükler, bunu unutmayalım.

‘Hafifliğin tadı hiçbir şeyde yok’ 

Hazır duygusal açlıktan söz etmişken ve yazdıkları ‘Hemen Hafifle!’ adlı kitapta bu konuya da değinen ablan Özlem Kunduracı ile abla yarın Burçak Avcı’nın yanındayken, kitaptan da konuşalım...

Didem Balçın: Duygusal beslenme biz kadınlarda duygularımız ön planda olduğu için daha fazla. Ama elbette erkeklerin de hafifle meye ihtiyacı oluyor. Ablamda ve Burçak’ta en çok hoşuma giden şey “Kilo verince hafiflersiniz” gibi bir yaklaşımları olmaması. Birlikte kurdukları BO21’de, insanları bireysel kimliklerine ve yaşam tarzlarına göre yönlendirip önce duygusal, sonra mantıksal olarak doyuruyorlar. Böylece bütünsel bir hafifleme sağlıyorlar.

Burçak Avcı: Kitabımızda “Hafifliğin tadı hiçbir şeyde yok” diyoruz. Hafiflik sadece bedenin hafifliği ya da kilo vermek değildir. Olaya bütün sel olarak bakmak lazım. Yani içimizin, kalbimizin de hafif olması gerekiyor. Sanat bu hafifliği sağlamak açısından çok etkili bir araç. Diğer motivasyon kaynaklarını ve ipuçlarını da kitapta paylaştık.

Özlem Kunduracı: Kitapta “Duygusal açık yiyeceklerle doyurulamaz. Ancak insan, duygularını ele almanın daha sağlıklı yollarını bulabilir. Bilinçsizce yemek yerine, bilinçli yemeyi öğrenebilir” diyoruz. Her birey birbirinden farklı, hepimiz mutluyken farklı tepkiler veriyoruz, farklı şekilde hafifliyoruz. Kitapta hayata hafif bakmayı sağlayacak öneriler var. B021’in çatısı altındaysa bireysel hikâyelerden hareketle hafifleme yöntemlerini belirliyoruz.

B.A.: Danışanlarımızı dinliyor, kodlamalarını birlikte değiştiriyoruz. 21 günde mevcut alışkanlıkların yerini yenileri alıyor. Karşılıklı dürüstlük ve samimiyetle çok rahat başarıya ulaşılıyor. İnsanlar hafifliyor, biz de onları gördükçe mutluluktan uçuyoruz.

HT Magazin

Röportaj: Ece Saruhan