'Kalp Atışı benim için efsunlu bir proje, kabul olmuş duam!'

Güncelleme: 30 Eylül 2017 Cumartesi, 10:01:04

Burcu Türünz, hem oyuncu hem siyaset bilimci! Kalp Atışı'nın Esması ile çok özel röportaj burada!

Karşımda çok heyecanlı, içten ve naif biri... Röportaj sonunda bana yıllardır tanıdığım biri kadar sarıldı. Reyting rekortmeni ‘Kalp Atışı’ dizisinin kısa zamanda büyük bir hayran kitlesi oluşan, Esma karakterine hayat veren Burcu Türünz’ü yakından tanıyın.

Uluslararası ilişkilerden oyunculuğa uzanan maceranızı dinleyebilir miyiz?

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunuyum. 5 yıl Viyana’da yaşadım, siyaset bilimi yüksek lisansı yaptım. 3 yıl önce Türkiye’ye döndüm. İkinci yüksek lisansımı interaktif pazarlama ve marka yönetimi üzerine İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaparken Craft Atölye’de oyunculuk eğitimi almaya başladım ki bu hayatımın kırılma noktası oldu.

Lisans ve yüksek lisans süreçlerinde kafanızın bir yerinde hep oyunculuk mu vardı?

Oyunculuk çocukluk hayalimdi. Ama artık günümüzde birtakım okulları bitirdikten sonra kim olduğumuza karar verebilir hale geliyoruz. Pek çok genç gibi benim de ne olmak istediğimi keşfettiğim yaş, üniversiteden sonraydı. Viyana’da, var olmaktan varlık olmaya geçtiğim bir süreç yaşadım. Kim olduğumu bulduğuma inandığım an Viyana’daki evimi 2 hafta içerisinde kapatıp Türkiye’ye kesin dönüş yaptım. Dil ve duygular araç değil amaç oldu her zaman. Ülkeme dönerken çok düşünmedim.

Mimar bir anne ve mühendis bir babanın kızısınız. Tepkileri ne oldu?

Babam rahmetli oldu. Muhtemelen görseydi çok da şaşırmazdı, çok yetenekli bir babaydı. Annem de dünya koşullarının farkında olan bir kadın, hep güvenli bir bölgede tutmak istedi kızını. O yolculukta kızının sağlam duvarlara yaslı olmasını istedi. Oyunculuk yolculuğunda bana çok destek olduğunu söylemek pembe olur ama gözleri dolu dolu bakıyor şimdi annem, hayalimi yaşıyor olmamdan mutlu ve hep yanımda. İyi ki annem!

‘Kalp Atışı’nda sizi heyecanlandıran ne oldu?

Bu kadar ilgiyi bekliyor muydunuz? Kalp Atışı benim için efsunlu bir proje, kabul olmuş duam. Hep MF Yapım’la çalışmak istedim ve Öykü (Karayel) kendi jenerasyonumda parmakla gösterebileceğim oyuncular arasında. Bir de Esma ismindeki karaktere hayat veriyor olmam çok etkileyici. Çünkü ben ‘Esma’larla çok ilgiliyim. Hayatımın son birkaç yılını Esmaları zikrederek geçirdim. Karakterin ismi ‘Esma’ olarak geldiğinde gözlerim doldu.

‘Esma’ karakterine nasıl hazırlandınız?

Sevgi dolu bir karakter Esma. Onu okumak da zor olmadı, o bizim içimizde. Sanki garsona elini kaldırdığınızda garsonun sizi es geçtiği an, fotoğraf çekilirken arkada kaldığınız an Esma. İç mağduriyetleri çocukluğumla da örtüşüyor.

Sette uzun saatleriniz geçiyor malum. Kamera arkasında ilişkiler nasıl?

Biz çok tatlı bir ekibiz. Herkes birbirini büyük seviyor. Şaşkınlıkla “Birbirimizi neden bu kadar çok seviyoruz” dediğimiz oluyor. Yönetmeninden oyuncusuna, rejisinden çaycı abisine, hangi birine teşekkür etsem bilemiyorum. Biz harbiden insan bir ekibiz. Sıfır hiyerarşi ama büyük insanlık. Herkese nasip olsun böyle ekip.

Kısa zamanda büyük bir hayran kitleniz oldu. Niye insanlar Burcu’yu sevdi?

Rakiplerinizden ayıran özellikleriniz neydi? Gerçekten neden sevdiklerini bilmiyorum da rekabet konusuna gelirsek... Rekabet A noktasından B noktasına giderken sizinle aynı noktaya giden insanları eleme hırsıyla donanmış bir duygu. Kendime koymuş olduğum B noktasının özü gerçekten sevgi, adalet ve vicdandan geçtiği için o yol rekabeti kendi fıtratı gereği öngöremez. Sevgi dolu ve adalet duygusuyla dolu biri, karşısındakini ekarte etme yoluna gitmez. Rakip değil, “yoldaş” diyebilirim ve aynı amaca hizmet eden güzel insanlarla yoldaş olmaktan mutlu olurum. Geri kalanlarsa aynı kulvarın yolcusu zaten değildir ve yoldan ayrılacaklardır.

Kuralları olan bir oyuncu musunuz?

3 ayda bir kendini yenileyen, kısa periyotlarda evrim geçiren biri olarak bugün kural koymayı değişim ve dönüşüme engel olarak görüyorum. Tek kuralım vicdan, mesleki etiğe ve karakterin iç yaşamına uygunluk. Oynamayı gerektirir mi gerektirmez mi konusu bu temel taşlar çerçevesinde şekillenir.

Bu arada daha önce pek çok reklam filminde yer aldınız. Dizi ve reklam setlerini kıyaslarsak...

Oynama halinin bir akış olduğunu düşünüyorum, bunun tiyatroda, sinemada, dizide başka olduğuna inanan bir oyuncu değilim. Oynamak oynamaktır. Elbette reklam ve dizi oyunculukları arasında dağlar kadar fark var. Dizi bir yolculuk, karakter, akış ve bir ruh hali varken reklamda pazarladığınız ya da göstermeye çalıştığınız şey markanın ihtiyaçları... Dizide karakterin ihtiyaçları, mağduriyeti var. Hikâye nereye giderse gitsin karaktere sahip çıkmalı.

‘BİZ ÇOK GÜZEL BİR TOPLUMUN ÇOCUKLARIYIZ’

Viyana’da 5 yıl yaşadınız. Giderken nasıl bir Burcu vardı, dönerken nasıl? Neyi özlediniz? Bir yemek mesela?

Beyaz peynir ve sele zeytini... Onlarsız kahvaltı düşünemem. Orada da vakumlu peynirlerle yaşadım. Viyana’ya giden, kim olduğunu bulmak isteyen bir Burcu’ydu. Başarılı bir öğrenciydim, akademik olarak kendimden emindim. Sanat şehridir Viyana, “Orada beni bir şeyler çekerse neden orada kalmayayım?” dedim. Ama biz çok güzel bir toplumun çocuklarıyız. Herkesin dışarıya çıkıp evine bakması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yuvadan ayrılınca oranın kıymetli yerleri o kadar altını çizilebilir hale geliyor ki Türkiye’ye dönerken ülkemin kokusuna döndüm. Gün içerisinde kızdığımız trafik bile o kadar bize ait, o kadar biz ki. “Neden bu kadar kuralsızız? diye herkesin yaşadığı hezeyanları ben özleyerek döndüm.

Dizi setinden arta kalan zamanlarınız nasıl geçiyor?

Kitap okuyarak geçiyor. Dünyada keşfedilecek çok şey var. Bir kısmı bizim zaman dilimimize bir kısmıysa insanoğlunun yaşamış olduğu zamanlara ait. Bunları keşfetmek bir ömre sığmaz belki ama boş vakitlerimi doldurmak için değerli seçimler yapıyorum.

Aile kurmak size ne kadar yakın?

Şu anda bile aile duygusu içerisindeyim. Hayatımdaki dostlarımla aileyim, ekibimle aileyim. İç dünyamda aileyim. Ruhum aile gibi huzur dolu. Onu kurmak için bir zaman, deadline yok. Aile bir olma halidir, zaten ben bir aileyim.

‘Down sendromlu çocuklar yeryüzü melekleri’

Down sendromlu bir ağabeyiniz var... Bir down sendromluyla yaşamayı nasıl tarif edersiniz?

Down sendromlu çocuklar yeryüzü melekleri. Bizim kadar kurgulu dünyaları yok. Onların tek bir enerjisi var o da sevgi. Belki de bizim unuttuğumuz en güzel duygu bu. Down sendromlu bir çocukla bütünleşen aile evine bereket enerjisini, aile olma enerjisini almak gibi büyük bir şansa sahip oluyor. Sevmeyi öğreten bir melek enerjisi var onlarda. Sevginin ne olduğunu görebileceğiniz melekler olarak orada duruyorlar. Sadece bakmayı bilen gözleriniz olsun.

 

Röportaj : Sema Ereren